FELSEFENİN
ANLAMI:
--Yunanca
seviyorum ‘’phileo’’ ve bilgi, bilgelik anlamına gelen
‘’sophia” sözcüklerinden türeyen felsefe “bilgi sevgisi”
veya “bilgelik sevgisi” yada “hikmet arayışı”
anlamındadır.
--Felsefe
sözcüğünü ilkez kullanan pythagoras dır.
--Felsefe,
soru sorma, sorgulama yapabilme, akıl yürütme yeteneğine dayalı
düşünmedir.
--Felsefe,
hayatı ve anlamını sorgulamadır.
--Felsefe,
dünyaya yönelen meraktır.
--Felsefe,
evreni ve insanı açıklama çabasıdır.
--Felsefe,
insan merak ve hayretinden kaynaklanır.
--Felsefede
önemli olan felsefi sonuçlardan çok bu sonuçlara varma biçimidir.
--felsefede
cevaptan çok soru önemlidir. Onu dinamik ve etkin kılan
sorulardır.
--felsefe
bir bilim değildir.
Bilim:
.
felsefe
.
Değişmez
Yasalara ulaşmaya çalışır--Felsefe yasalara ulaşmaya çalışmaz
Nesneldir.
----------------------------------Felsefe nesnel değildir.
Kesindir,
-----------------------------------felsefe kesin değildir.
Olgusaldır.
---------------------------------Felsefe olgusal değildir.
Kendine
özgü inceleme alanı vardır--- felsefenin inceleme alanı tüm
evrendir.
Metodolojik
yöntemi vardır.-------------felsefenin metodolojik yöntemi yoktur.
FELSEFENİN
KONULARI - ALANI
1.Bilgi
felsefesi(epistemoloji) 2.Varlık felsefesi(ontoloji) 3.Ahlak
felsefesi(etik)
4.Sanat
felsefesi(estetik) 5.Din felsefesi 6.Siyaset felsefesi 7.Bilim
felsefesi
FELSEFENİN
ÇEŞİTLİ ALANLARLA İLİŞKİSİ
(1)Felsefe-Bilim
İlişkisi
Her
iki bilgi türü de varlığı anlamaya yönelir. Felsefe sorularıyla
bilime yol gösterir, bilim ise sorulara yanıt buldukça felsefenin
yeni sorular sormasına neden olur.
Her
ikisi de insanı ve varlığı bilinçli ve sistemli olarak araştırı.
Her
ikisi de eleştirel ve kuşkucu bir bakış açısıyla konularını
ele alır.
Her
ikisi de akılcılığa dayanır.
Farklılıkları
ise -Bilimlerde ilerleme vardır ve ortaya atılan bir iddia ya
çürütülür ya da ispatlanır. Felsefede ortaya atılan bir soru
kalıcıdır ve hiçbir zaman kesin bir yanıta ulaşılamaz
-Bilim
deneysel yöntemi kullanarak doğa yasaları bulmaya çalışır;oysa
felsefe akıl yürütme yoluyla varlığı anlamaya çalışır.
-Bilimler
parçadan yola çıkarak varlığı açıklamaya yönelirler; felsefe
tümel bir bilgidir,varlığı bir bütün halinde ele alır
(2)Felsefe-Din
İlişkisi
Her
ikisi de varlığı ve yaşamı bütünsellik içinde ele almaya
çalışır. Her ikisi de varlığın ilk nedenlerine yönelirler.
Dinsel
bilgiler varlığın bilgisini inanca dayalı olarak edinmeye
çalışır.Kaynağı ise ilahidir.
Dinsel
bilgilere vahiy yoluyla ulaşılmıştır ve buz yüzden de akıl ve
mantıkla sorgulanamazlar. Eleştiriye kapalı ve dogmatiktirler.
Oysa felsefe bilgisi mantıksal analizler ve akıl yürütmeler
yoluyla bilgiye ulaşır ve dogmatik değildir.Bilgide otorite kabul
etmez ve eleştirel sorgulayıcı bilgilerdir. Felsefe dini problem
edinerek inceler ve buradan Din Felsefesi ortaya çıkmıştır.
(3)Felsefe-Sanat
İlişkisi
Felsefe
ve sanatın amaç ve yönelişleri bakımından benzerlikleri vardır.
Her ikisi de evreni,doğayı,insanı anlamaya çalışır. Her
ikisinde de yaratıcılık ön plandadır.Her ikisinde de zorunlu
olarak uyulması gereken bir yöntem bulunmamaktadır.
Farklılıkları
ise Sanatsal bilgi sezgi ve yaratıcı hayal gücüyle elde edilen
bir bilgi türü iken felsefe akıl yürütme yoluyla elde edilir.
Filozofun amacı doğru bilgiye ulaşmakken sanatçının amacı
güzele ulaşmaktır. Alışverişleri ise felsefe sanatı ve güzeli
kendisine problem edinerek Sanat Felsefi alanını
doğurmuştur.Bununla birlikte her sanat dalının da dayandığı
bir felsefi anlayış bulunmaktadır.
FELSEFENİN
GEREĞİ
1-İnsanın
dünyaya bakış açısını değiştirir olaylara eleştirici ve
sorgulayıcı yaklaşmamızı sağlar.2-Hoşgörü kazandırır ve
insanı olgunlaştırır.3-.İnsanın çevresinde olup bitenleri körü
körüne kabullenmeyip her şeye eleştirel ve sorgulayıcı
yaklaşmasını ve böylece kendi akıl ve düşünce gücüyle
olayları anlamasını sağlar.4-Kişiye kendi görüşlerinden başka
görüşlerin de olabileceğini, başkalarının da doğru
düşünebileceğini gösterir.5-Bilgi toplumu haline gelmemizde,
bilginin üretilmesinde katkıda bulunur.6- Felsefe; evrende düşünen,
anlamaya çalışan, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan bir varlık
olmamızın ayrıcalıklı onurunu hissettirir.
FELSEFENİN
NİTELİKLERİ
1.Sorular
cevaplardan daha önemlidir.
2.Refleksif
bir düşüncedir. (sorgulamanın kendisini de sorgulama)
3.Eleştirici
ve sorgulayıcı bir düşüncedir
4.Akla
dayanan düşüncedir
5.Temellendirmeye
dayalı düşüncedir
6.Çözümleyici
ve kurucu düşüncedir
7.Özneldir.
8.Evrenseldir
METAFİZİK
Doğa
üstü konuları ele alan bunları akıl yoluyla açıklamaya çalışan
evren ve insanla ilgili çürütülmesi ve ispatlanması mümkün
olmayan yorumlar getiren felsefe alanı metafiziktir.Metafizik
kavramı Aristo’nun yazılarını düzenleyen öğrencilerince
kullanılmış, Aristo’nun fizikle ilgili yazılarından sonra
yazılanların Metetafizika (fizikten sonra gelen) olarak
adlandırılmasıyla doğmuştur. Metafiziğin konusu Aristo
tarafından varlığın ilk nedenlerinin araştırılması olarak
belirlenmiştir.Metafizik tarihsel gelişim sürecinde varlığa,
bilgiye, insana;Tanrı ve ruh gibi doğa üstü kavramlarla yaklaşmış
duyu organlarının kavradığı nesnel gerçekliği dışlamıştır.
Metafiziğin
temel problemleri 3 tanedir: varlık ile ilgili
problemler(ontolojik), evrenin yapısı ve oluşumu ile ilgili
problemler(kozmolojik), tanrı ve ruh ile ilgili problemler.
Metafiziğin
Tartıştığı Başlıca Sorunlar:
1-Varlıkla
ilgili (ontolojik) sorunlar;
“Gerçekte
var olan nedir?”sorusu metafiziğin yüzyıllardır tartıştığı
temel sorunlardan biridir.Bu soruya verilen cevaplar iki akımın
doğmasına sebep olmuştur.
a-Materyalizm:Gerçekte
var olan maddedir.Düşünce ve ruh maddenin ürünüdür.
b-İdealizm:Gerçekte
var olan düşünce ve ruhtur.Madde düşünce ve ruhun ürünüdür.
2-Evrenle
ilgili (kozmolojik)sorunlar:Metafizik evrenin nasıl oluştuğunu
tartışır.Evrenin oluşumu ile ilgili sorunların tartışılmasından
üç ana akım doğmuştur.
a-Teleoloji(Erekbilim):Evren
bir ereğe (amaca)göre oluşmuştur.Genelde Tanrının evreni
bilinçli ve planlı bir biçimde yarattığını savunan görüştür.
b-Mekanizm:Evrende
her şey nedensellik ilkesine göre oluşmuştur.
c-Teoloji:evrende
olup biten her şeyi Tanrıya bağlayan görüştür.
3-Ruhun
varlığı ile ilgili sorunlar: Metafizik “Ruh var mıdır?”
,”Varsa Niteliği nedir?,Ruh bedenle nasıl ilişkiye
geçer?”,”Ruhun ölümsüzlüğü nasıl açıklanır?”gibi
sorulara cevap arar.
BİLGİ
FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ)
*Bilginin;
kaynağı, yapısı, imkanı, sınırları, ilkeleri ve çeşitli
bilgi alanları hakkında açıklamalar yapan, kısaca bilgiyi
sorgulayan eleştiren çözümleyen felsefe dalıdır.
Bilgi
Kuramının Temel Kavramları:
--Bilgi:
özne ile arasında kurulan ilişkinin ürünüdür.
--Doğruluk:
Bir önerme, inanç,
düşünce yada kanaatin bazı temellere yada ölçülere bağlı
olarak sahip olduğu doğru olma özelliği. Gerçeklikle uyuşması.
Düşünce ile nesne arasındaki uyumdur.
--Gerçeklik:
En genel anlamı içinde
dış dünyada nesnel bir var oluşa sahip olan varlık. Varolanların
tümü. Bilen insan zihninden bağımsız olarak var olan her şey.
--Temellendirme:
Bir sav için dayanak,
gerekçe, temel bulma işidir. Savın önceki bilgilerle
desteklenmesidir. Temellendirme
belirli bir iddianın
ya da belirli bir kavramın kendisinden daha açık başka iddialar
veya kavramlarla desteklenmesi işidir. Bilimlerdeki deney ve gözlem
yoluyla ispatlamanın yerine felsefede temellendirme
kullanılmaktadır.
--Tutarlılık:
Düşüncelerin ortak bir ilkeyle birbirine bağlanmış olması
durumudur.bir bütünün parçaları arasında uyumun bulunmasıdır.
1.BİLGİNİN
TANIMI
BİLGİ,
suje (insan) ile obje (nesne) arasındaki karşılıklı ilişkiden
çıkan bir sonuçtur. Sujenin objeye ilişkin yargısıdır. Yaptığı
açıklamasıdır.
bilgi
aktları(bağları):
İnsan zihninde bilginin oluşmasını sağlayan, suje ile obje
arasındaki ilişkiyi kuran bağlara Bilgi Aktları denir. Algılama,
düşünme, anlama, açıklama, analiz, sentez çıkarsama
2.BİLGİ
TÜRLERİ
I.GÜNDELİK
BİLGİ:
*kişilerin
gündelik yaşamlarında çoğu kez rastlantısal olarak neden-sonuç
ilişkisine dayalı deneyimlerle elde edilen bilgi türüdür.
*Belirli
bir yöntemle elde edilmiş bilgiler değildir.
*Sistemli
ve tutarlı bilgiler değildir.
*Genel
geçerliliğe sahip evrensel bilgiler değildir.
*Her
türlü gündelik yaşam bilgisi,deneyim ve tecrübeye bağlı
bilgiler,batıl inançların bilgisi bu tür bilgilerden oluşur.
II.DİNSEL
BİLGİ:
*Obje
ile subje arasındaki anlam bağı iman-inanca dayanan bilgi türüdür.
-Mutlak
ve kesin olma iddiasındaki bilgilerdir.-Dogmatik ve değişmez
bilgilerdir.-Vahiy yöntemiyle elde edilmiş bilgilerdir.-Her türlü
dinsel inanç ve ritüele ait bilgi bu türden bir bilgidir.
III.TEKNİK
BİLGİ:
*bilimsel
ve emprik bilginin pratiğe dönüşmesi ile ortaya çıkan bilgi
türüdür.
*Yarar
amacı gözetilerek elde edilen bilgilerdir.-Kesin bilgilerden
meydana gelirler-Evrensel bilgilerdir.-Belirli bir metotla
üretilmiştir.-Değişen ve gelişen bilgilerdir.-Gündelik
yaşantıda ürettiğimiz her türlü araç ve gereç ile bunları
kullanma bilgisi teknik bilgidir.
IV.SANATSAL
BİLGİ:
*sanatçının
dünya ile kurduğu özel ilişkiden çıkan bilgidir.
*Belirli
bir yönteme bağlı olarak üretilmezler,yaratıcı bireyin bireysel
etkinliğidir.-Sistemli bir bilgi türü değildir.-Özneldir.
Kişinin duyuş ve düşünüş biçimine göre değişir.-Tüm güzel
sanatlarda kullanılan bilgiler sanatsal bilgilerdir.
V.BİLİMSEL
BİLGİ:
*akla
gözlem ve deneye dayanan bilgi türüdür.
1.Olgusaldır.
2.Evrensel ve genel geçerdir.3.Nesnel bilgilerdir. 4.kesindir-
5.Yığılarak ilerler birikimseldirler (kümülatiftir)
6.Sistemlidir 7.tutarlıdır ve geçerlidir 8.tekrarlanabilirdir
-9.Belirli bir yöntem (Bilimsel Yöntem) kullanılarak üretilmiştir.
10.Yüksek bir doğruluk değerine sahip bilgilerdir.
Bilimler
3 e ayrılır.
--Formel
bilimler: objesi nesnel olmayan düşüncede üretilen soyut
kavramlar olan mantık ve matematik bilimleridir.
--Doğa
bilimleri:konusu doğa ve doğa olayları olan bilimlerdir.
Fizik-kimya-astronomi-biyoloji-jeoloji gibi
--İnsan
bilimleri: konusu insan ve toplum olan bilimlerdir.
Sosyoloji-psikoloji-antropoloji-tarih-coğrafya gibi…
VI.FELSEFİ
BİLGİ:
*Kişi
evrenin bilgisini salt akıl yürütme yoluyla elde etmeye çalışır.
1.Her
türlü bilgiyi sorgulayan bir bilgi türüdür.
2.Öznel
bilgilerdir. Yaratıcısı filozofun hayal gücüne bağlıdırlar.Bir
filozofun elde ettiği bilgi diğer bir filozof tarafından kabul
görmeyebilir.
3.Birleştirici,
bütünleştiricidir. Evreni parçalara bölmeden bir bütün halinde
kavrayan tümel bilgilerdir.
4.Kendini
yeniler. Olmuş bitmişlik ve kesinlik yoktur.Evren sürekli bir
değişme halinde olduğundan felsefi bilgiler de sürekli
yinelenmekte ve böylelikle hiçbir zaman tam ve kesin bilgiye
ulaşılamamaktadır.
5.Elde
ettiği bilgiler kanıtlanamaz; ancak temellendirilebilir.
6.Kümülatiftir.
Bilginin
doğruluk ölçütleri: 1.Uygunluk,
2.Tutarlılık 3.Tümel Uzlaşım 4.Apaçıklık 5.Yarar
Bilginin
İmkanı Problemi:
a.
Septisizm(Şüphecilik):
Doğru bilginin mümkün olmadığını yada elde edilen bilginin
doğru olup olmadığından kuşku duyulması gerektiğini savunan
yaklaşımlara verilen genel addır.
b.
Dogmatizm:
Doğru bilginin elde edilmesini mümkün gören bütün yaklaşımların
genel adıdır.
DOĞRU
BİLGİNİN İMKANSIZLIĞINI SAVUNANLAR:
*SOFİSTLER:
Sofistler, herkesin üzerinde birleşebileceği bir bilginin
olamayacağını savunurlar. ”Gezgin öğretmenler” olarak da
bilinen sofistlere göre hakikatler ve değerler toplumlara ve hatta
insanlara göre değişebilir.Çünkü bilgi olarak yalnızca duyu
algılarından oluşmuş zan(sanı)lar vardır. Bunlar da insandan
insana değişir.Dolayısıyla herkesin kabul edebileceği
genel-geçer bilgi olamaz.
Sofistler
bilgi konusunda görelik kuşkucu ve yararcıdırlar. Sofistler
şüpheci filozoflardır.Başlıca temsilcileri şunlardır:
--Protogoras:
Protogoras’a göre insan her şeyin ölçüsüdür.Bu her şey
insana göre değişir demektir.
Not:
Böyle kişiden kişiye değişen bilgilere göreli bilgi, bilginin
kişiden kişiye değiştiğini savunan düşüncelere de görecelik
denir (Rölativizm).
--Gorgias:
Gorgias’a göre hiçbir şey yoktur, olsaydı da bilemezdik,
bilseydik de başkalarına iletemezdik. Sözleriyle aşrı bir
kuşkucu olduğunu göstermektedir.
*SEPTİKLER
:Duyularımız bizi
yanıltır,gerçeği bilmek mümkün değildir,yapılacak şey
yargıdan kaçınmaktır.Septisizm Sofizm’in sistemleştirilmiş
şeklidir. Septisizm akımının önde gelen isimleri
Pyrron,Timon,Arkesilaos ve Karneadestir. Septisizm, insan zihninin
kesin bilgiye ulaşamayacağını,gerçeğin özünü bilemeyeceğini
bu bakımdan herhangi bir konuda (ana varlık,ruh,Tanrı gibi
konularda) olumlu ya da olumsuz yargıda bulunmanın yersiz olduğunu
ileri süren bir öğretidir. Septikler
gerçeği bütünüyle inkar etmez, sadece kesin
yargıdan kaçınırlar.
Septiklerin şüphesi Descartes’in şüphesinden farklıdır.
Septiklerde şüphe amaç, Descartes’te araçtır.Descartes şüpheyi
bir yöntem olarak kullanmıştır.
Pyrrhon
ve Timon’un öğretisi üç noktada toplanır.
- Nesnelerin gerçek yapısı kavranamaz.
- Nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınmak olmalıdır.
- Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe (huzura) ulaşılır.
Şüphecilik Türleri
*Tavır
olarak şüphecilik:
filozoflar bütün düşüncelere şüpheci yaklaşır.
*Bir
yöntem olarak şüphecilik :
doğrulara ulaşmak üzere araç olarak kullanılır. Descartes
*Deney
dışı bilgiye ait şüphecilik:
deney dışı bilgiden duyulan şüphe
*Aşırı
şüphecilik:
doğruluğun olmadığı savunan şüphecilik. Sofistler.
Şüpheciliğe
Yol Açan Genel İlkeler
*günlük
deneyimler ve duyumlar – (duyuların kaynaklığı)
*bilimsel
bilginin tarihsel değişimi–(kopernikus devrimi, paradigma)
*toplumsal
veya bireysel görelik – (topluma göre değişme)
*var
olanın değişimi – (her şey değişme halindedir)
*aklın
bilgi için farklı yöntemler kullanması- (yöntemlerin farklılığı)
DOĞRU
BİLGİNİN İMKANINI SAVUNANLAR:
1--Rasyonalizm
(Akılcılık):
Bunlara göre genel geçer bilginin kaynağı ve ölçütü akıldır.
İnsan bilinci düşünmemin temel ilkelerine doğuştan sahiptir.
(Bilgilerin doğuştan geldiğini kabul ederler.) Duyu organlarımızın
verdiği bilgiye güvenilmez. Çünkü bu bilgiler kişiye, koşullara
ve duruma göre farklılık gösterir.böyle değişken olan bir
bilgide sarsılmaz ve evrensel olamaz. Oysa akıl bilgisi sarsılmaz
bilgidir. Duyu bilgisinin karşısına “akıl bilgisini”
koyarlar.Yöntem olarak tümdengelimi kullanırlar. Genel-geçer akıl
bilgilerinden hareketle tekil konuların bilgileri türetilir.İdeal
bilim olarak matematik ve mantığı görürler.
-temsilcileri
Sokrates, Platon, Aristotales, Farabi, Descartes, Hegel.
2--Empirizm
(Deneycilik): Bunlara
göre doğru bilginin kaynağı ve ölçütü deneydir. Tecrübe ve
yaşantı buna dahildir. Akla dayalı bilgilere değil duyulara
dayalı bilgilere güvenirler. Günlük yaşantılarımız
deneyimlerimiz sonucunda elde ettiğimiz bilgi doğru bilgidir.
Doğuştan bilgilerin olmadığını, bilginin sonradan
deneyimlerimizle kazanıldığını savunurlar. Yöntem olarak
tümevarımı öngörürler. İdeal bilim deney olanağının en çok
olduğu fiziktir
Temsilcileri:
J. Locke, D. Hume, Berkeley, Condillac.
J.
Locke’ye göre insan zihni doğuştan boş bir levhadır. Duyu ve
deney verileri bu levhayı doldurur. D. Hume’ye göre ise bilginin
temelinde izlenimler vardır. İzlenimler ise duyu organlarıyla elde
edilir.
3--Kritisizm
(Eleştiricilik):
Rasyonalizm ve Empirizmi eleştirip yeni bir sistem geliştiren 18.
yy. alman filozofu Kant olmuştur. “Her türlü bilgi deneyle
başlar, ancak deneyden çıkmaz.” Bunun içinde bilginin
öğelerinin ortaya konması, özneden gelen öğelerle nesneden
gelen öğelerin belirlenmesi gerekir. Kant’a göre bilginin bütün
malzemesi duyulardan algılardan deneyden gelir. Ancak bu malzemenin
bilgi haline gelebilmesi için belli bir işlemden geçmesi gerekir.
Bilen özne (insan, akıl ile) bu malzemeyi alır, işler ve bilgi
halinde ortaya koyar.
4--Pozitivizm
(Olguculuk): Pozitivizmin
en ünlü temsilcisi Aguste Comte’tur. Buna göre bilginin konusu
olgudan ibarettir. Olgular ise gözlem, deney ve ölçüm alanına
giren her şeydir. Comte’a göre duyuların sağladığı
gerçekleri bilmek bunların doğru bilgisini edinmek mümkündür.
Bu bilgi olayların özünü ve gerçek nedenlerini değil, olayların
yasalarını bu yasaların bilgisini verir.
--pozitif
yöntem, yasalar bulmak için gözlem, karşılaştırmalar, deney ve
uslama yapan yöntemdir. pozitivizme göre bilim gözlenebilen ve
denenebilen olay ve olguları incelemelidir. Pozitivizmin başlıca
tezi bilimsel bilgi tek geçerli bilgi çeşidi ve sadece olguların
doğru bilginin nesnesi olduğudur. pozitivizm bilgiyi bilimsel
bilgiye ve bilgi nesnesini olgulara indirdiği için bunu dışında
kalan töz, ruh, geist, tanrı, öz vb. metafizik öğeleri reddeder.
Bilimin haricinde hiçbir bilginin olmadığını ileri sürer.
Olguların arkasında veya ötesinde bir bilgi nesnesi ve bu nesnenin
bir bilgisi yoktur. Gerçek bilgi bilimsel bilgidir.
5--Entüisyonizm
(Sezgicilik): Sezgiyi
bilginin özelliklede felsefe bilgisinin temeli olarak gören
görüşlere sezgicilik adı verilir. Sezgici görüşün
temsilcileri, sezginin nesnesini doğrudan doğruya araçsız
kavrayan bir bilme yetisi olduğunu düşünürler.
-Felsefi
anlamda sezgi, bir tür açılma, doğrudan doğruya keşfedilme ve
dolaysız, aracısız birden bire kavranılma anlamında
kullanılmaktadır. Bergson'da, kendi bilincine varmış içgüdüler
sezgi olarak değerlendirilir ve bu kavram felsefenin merkezine
oturtulur
Entüisyonizm’in
temsilcilerinden H.
Bergson’a göre
hayat süreden ibarettir. Aralıksız bir oluştur, parçalanmayacak
bir bütündür. Zeka bu hayatın bilgisini veremez. Süre olan
hayatın bilgisini sezgiyle kavrayabiliriz demektedir.
Gazali
ise bu sezgi gücünü
“kalp gözü” olarak ifade eder.
6--Pragmatizm
( Faydacılık ):
Pragmatizm, hem
bilginin alanı sınırları hem de ölçütü hakkında faydacı bir
görüş içerir. Faydacılığa göre bir önermenin doğru
olduğunun biricik göstergesi onun işe yaramasıdır. bilgiler,
karşılaştığımız problemleri çözmek için kullandığımız
araçlardır. bilgilerimizin doğru olup olmadığını pratikte işe
yarayıp yaramaması belirler. Yani bilginin ölçütü faydasıdır.
faydacılık doğruyu karşılaştığımız problemleri çözmemizde
bir araç olarak tanımlar. Doğru hareket en güzel faydayı
verendir. Bilgi bize faydalıysa ve bizi mutlu kılıyorsa doğrudur.
Bize faydası olmayan bizi mutlu kılmayan bilgi yanlıştır.
-önemli
temsilcisi Jermy Bentham, J.
Dewey ve w. James dır.
7--Fenomenoloji
(Görüngü bilim):
Fenomonolojinin kurucusu olan
E. Husserl’e göre
duyusal, deneysel olarak verilmiş olan her tek nesnenin bir özü
bulunduğunu, bu özün ise yalnızca bilinçle, bir çeşit görüyle
kavranabileceğini ileri sürer. Fenomonolojinin temel ilkesi bu
özlere gitmek, bu özlerin bilgisini elde edebilmektir
--her
nesnenin bizim ona verdiğimiz anlamın ve yakıştırdığımız
özelliklerin dışında, kendine özgü ve kendinde olan, her
zamanda geçerli ve değişmez bir yapısı vardır. Nesne,
insanların değil, insanların dışında öncesiz ve sonrasız bir
nesneler dünyasının varlığıdır. Fiziğin ürünü olmadığı
gibi metafiziğin de ürünü değildir, kendi mutlak yapısı
içindedir. Fenomenoloji özlerin araştırılmasıdır.
fenomenolojinin
ele aldığı konu , algısal ve deneysel nesneler dünyası
değildir, tersine nesnelerin özüdür. örnekle; "önümde
duran masayı ben duyularımla kavrıyorum. bu deneysel bir
kavramadır. ama masayı bütün duyu verilerinden soyutlarsam,
geriye yalnız masa ideası kalır ki , bu masayı masa yapan
düşünsel özdür. " . başka bir deyişle, " masayı
bana bildiren duyusal niteliklerinden, renginden, sertliğinden,
mekanda yer kaplamasından soyutlarsam, geriye kalan edmund
husserlin
fenomen dediği özdür. fenomenoloji bu özleri araştırır.
8—Analitik
felsefe (çözümleyici felsefe):
dili incelemiş, sınıflamış ve çözümlemeye çalışmışlardır.
Neo-pozitivizm ya da mantıkçı pozitivizm olarak da bilinen bu
anlayışa göre felsefenin asıl uğraş alanı dildir. Felsefenin
görevi dildeki kavramları çözümlemektir. Bu felsefe anlayışına
göre bilime dayanan bilgi doğru bilgidir. Bir bilginin doğru olup
olmadığını anlamak için de bilginin analizi gerekir. Bu da dil
analizidir. felsefe sorunlarını ana nedeni değişik anlamları
olan sözcüklerin bir birine karıştırılmasıdır. Yapılması
gereken tek anlamlı sözcüklerden oluşan yapay bir dil sistemini
kurmaktır.
temsilcileri;
Ludwig Witgenstein, Rudolf Carnap, Hans Reichenbach
VARLIK
FELSEFESİ (ONTOLOJİ)
Varlık
Felsefesinin Konusu Ve Temel Kavramları:
Varlık
Felsefesinin konusu varlıktır.Varlık;var olan her şeydir. Varlık
Felsefesi açısından var olanlar iki biçimde ele alınır.
1-Reel
Varlıklar: İnsan
bilincine bağlı olmadan varolanlar.Gerçekte var olanlar duyu
organları ile algılanır.Örneğin:masa,sıra,kitap v.b.
2-İdeal
Varlıklar: İnsan
bilincine bağlı olarak varolanlar.İdea’da (zihinde,düşünsel)
olarak var olanlar. Matematikteki sayılar, geometrideki şekiller,
değerlerimiz gibi. Bunlar insan zihninin ürettiği varlıklardır.
İnsan zihnine bağlı olarak var olurlar.
*Bilim
ve Felsefenin varlığa bakış açıları şu noktalardan
farklılaşır: Bilime
göre varlık tartışmasız vardır.
Felsefe varlığın var
olup olmadığını da tartışır.
Bilimler konularına göre varlığı parçalara ayırarak
,kendilerine özgü yöntemlerle inceler. Felsefe, varlığı bütün
halinde görür ve bütün halinde incelemeye çalışır.Bunun
içinse gerekirse tüm bilimlerin sonuçlarını kullanarak genel
kuramsal açıklamalar yapar.
*metafizik
kelime anlamı olarak fizikten sonra gelen anlamındadır. Bilimim
cevaplayamadığı soruları kapamaktadır. Metefizik hem varlık
bilim olan ontolojinin sorularını hem de kendi sorularını kapsar.
Metafizik ruh nedir? Evrenin sonu var mıdır? Bir yaratıcı var
mıdır? Ruh ölümsüz müdür? Gibi soruları araştırır.
Varlık
Felsefesinin Temel Soruları:
Ontolojinin
soruları şunlardır: 1. Varlık var mıdır? 2. Varlığın ana
maddesi nedir? 3. Evren nasıl oluşmuştur? 4. Evrenin bir amacı
var mıdır? 5. Varlıkta özgürlük var mıdır? 6. Ruh nedir? 7.
Ruh ölümsüz müdür? 8. Ölüm nedir?
VARLIĞIN
OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ:
Varlığın
var olup olmadığı ilk çağlardan bugüne ontolojinin tartıştığı
temel problemdir.Bu probleme genelde iki bakış açısıyla
yaklaşılmıştır.
1--NİHİLİZM(HİÇCİLİK):
Antik Nihilizm’in
temsilcileri Gorgias,
Protogoras ve Hippias’dır.Antik
nihilizmin temsilcisi olan sofistler, varlığı bir duyum ve algı
problemi olarak ele alırlar. Ontoloji alanında nihilizmin ilk
temsilcileri ilk çağ sofist filozoflarından Gorgias’tır.
Gorgias,”varlık var mıdır?”sorusuna “yoktur” cevabını
verir.Gorgias’a göre;”varlık yoktur.Olsa bile bilinemez.Bilinse
bile bildirilemez.” Protogoras’a göre ise aynı varlığa
ilişkin herkesin duyum ve algısı farklı farklıdır.Bu yüzden de
bir tek değil pek çok varlık anlayışı ortaya çıkmaktadır.Varlık
göreceli,kişiden kişiye değişen bir özellik gösterir.
--Nihilizm
(Hiççilik), temelde estetizmin bütün biçimlerini yadsıyor,
yararcılığı ve bilimsel usçuluğu savunuyordu. Toplumsal
bilimleri ve klasik felsefe sistemlerini bütünü ile reddediyordu.
Yalın olgucu ve maddeci bir tutumla, yerleşik toplumsal düzene
başkaldırıyı temsil ediyor; devlet, kilise ya da aile otoritesine
karşı çıkıyordu. Yalnızca bilimsel doğruları temel alıyor,
ancak bilimin bütün toplumsal sorunların üstesinden
gelebileceğini ve bütün kötülüklerin cehaletten kaynaklandığını
kabul ediyordu.
Friedrich Wilhelm
NİETZSCHE;
Toplumsal değer ve normları tümüyle inkar ederek nihilizmin
19.yy.daki önemli temsilcisi olmuştur.
--Taoizm:
İlk çağda Çin’de
Lao-Tse ‘nin Kurduğu “Tao”
evrendeki tüm karşıtlıkları kendisinde birleştiren tanımlanamaz
bir şeydir.İyidir,aynı
zamanda kötüdür; güzeldir, çirkindir; vardır, yoktur vb. O’na
göre aldatıcı olan dünya, varlıktan yoksundur.
--Anarşizm:Nihilizm
siyasal anlamda anarşizme temel oluşturur. Anarşizmin en önemli
temsilcisi
CERNİŞEVSKİ’DİR.
2--REALİZM(GERÇEKÇİLİK):Varlık
vardır anlayışı
realizmdir. Realizm varlığın insan bilincinin dışında insan
bilincinden bağımsız olarak var olduğunu savunur. Realizme göre
dış dünya bizden bağımsız olarak vardır.Var olan nesnel
olandır,duyu organları aracılığıyla algılanabilir olandır.
--Kavram
Realizmi
Kavramların
insan zihninden bağımsız gerçek varlıklar olduğunu öne süren
yaklaşımdır.Güzel insan, güzel çiçek, güzel kuş geçici
varlıklar iken güzellik kalıcı gerçekliktir.Bu örnekteki
kavram, güzellik, soyut, genel ve değişmez bir varlıktır.
Nominalizm:Bu
görüşü savunan filozoflar kavramların sadece nesnelerin adları
olduğunu,asıl gerçek
varlıkların ise tekil kavramlar “şu insan”,”bu ağaç”, “o
ev” vb. olduğunu savunurlar.
adları
o nesnelere koyan bizizdir der nominalistler , bunu değiştirirsek o
nesne başka bir isimle anılabilirdir . o halde isimlerin ,
kavramların değişebileceği gibi de bir sonuca varırlar.nesne ise
isimden bağımsız olarak hala aynı nesne olacağından ötürü
gerçek olan nesnelerdir derler
Konseptüalizm:
Aristotelesçi bir yaklaşımla tümel tekil tartışmasını
sentezlemeyi
denemiştir.Tümel kavramların varolduğunu ama kendi başlarına
bir anlam taşımadıklarını, ancak bir tekille birleşmeleri
halinde gerçek varlığın ortaya çıktığını öne sürerler.
--Epistemolojik
Realizm
ünlü
matematikçi ve filozof BERTRAND RUSSEL’IN temsil ettiği
epistemolojik realizm,gerçek varlıkların duyu verilerinden ibaret
olduğunu ileri sürer.Kısaca bu yaklaşıma gör gerçek varlık,
dış dünyada insan bilincine bağlı olmadan varolan nesnelere ait
duyu verileridir.
VARLIĞIN
NİCELİĞİ SORUNU
Monizm(tekçilik):
var olan her şeyin tek bir gerçeklikten oluştuğunu söyleyen
görüş. Hegel
Düalizm(ikicilik):
varlığın iki gerçeklikten oluştuğunu söyleyen görüş.
Descartes
Plürüalizm(çokçuluk):
varlığın çok sayıda gerçeklikten oluştuğunu söyleyen görüş.
Demokritos, anaxagoras
VARLIĞIN NEDİR PROBLEMİ
1.OLUŞ
OLARAK VARLIK (OLUŞÇULUK):
Varlığı
oluş kabul etme.herakleitos
ve whitehead
tarafından temsil edilen bu yaklaşıma göre varlık sürekli bir
oluş yokoluş ve yeniden varoluş süreci içinde olduğundan özünü
saptamak olanaksızdır.
Herakleitos’a
göre örneğin “her
şey akar!..”(Panta
Rai).Ona göre “bir
derede bir insan iki kez yıkanamaz;hem dere hem de insan değişim
içerisindedir.” Bu
nedenle evrende değişmeden kalan hiçbir şey yoktur.Fakat bu
değişme de rastlantısal bir değişme olmayıp belli bir mantığa
bağlı olarak değişmektedir.Yani değişmeden kalan tek şey
değişme mantığı (logos)tur. Herakleitos her şeyi hızla
değiştiren ama kendisi hiç değişmeyen ateş” i ,bu
niteliğinden ötürü arkhe saymıştır.
2.DÜŞÜNCE
OLARAK VARLIK (İDEALİZM):
Varlığın
düşünceden oluştuğunu savunan, var olan her şeyi düşünceye
bağlayan , insan düşüncesinden bağımsız bir nesneler
dünyasının yada bir gerçekliğin varlığını yadsıyan
yaklaşımdır Varlığı idea olarak kabul etme.Varlığın özünün
madde gibi sınırlı bir cevherden meydana gelemeyeceğini öne
süren yaklaşımdır.
Temsilcileri
Sokrates,Platon,Aristoteles,Farabi,Hegel
ve Kant’tır.
3.MADDE
OLARAK VARLIK (MATERYALİZM):
Varlığın
özünü madde olarak kabul eder. İdea cinsinden özlerin ise ancak
maddeye bağlı olarak varlığını sürdürdüğünü öne sürer.
Önemli
temsilcileri ilk çağ’da Naiv Materyalizmi temsil eden doğa
filozofları Thales,Aneximenes,Aneximandros,Demokritos
Yeni
Çağ’da Mekanik materyalizmi temsil eden La Metrie
günümüzde
diyalektik materyalizmi temsil eden K.Marx’tır.
Bu
görüşe göre her şeyin kesin sebebi, maddi süreçler veya
varlıklardır. Zihni varlıkların, süreçlerin veya olayların
yegane sebebi maddi varlıklardır. Zihni varlıklar ise maddenin
tezahürüdür ve maddesiz varolamazlar. Doğaüstü hiçbir şey var
değildir. Zihni (ilahi olduğu varsayılan - ilahi olduğuna
inanılan güçler; cin, şeytan, Tanrı vb...) hiçbir şey var
değildir.
Materyalistler
fikrin tezahürlerini, madde ve maddenin hareketiyle izah ederler.
Eski atomculuk akımına dahil olanlardan yeni materyalistlere kadar
bu akımın esası değişmemiştir. Duyum, fikir, en yüksek
idraklar, sinirlerin hepsinin titreşimlerinin ürünüdür.
Materyalizm ruhun varlığını ve metafiziksel güçlerin (cin,
şeytan, melek, tanrı vb.) varlığını kabul etmez.
Materyalizm,
var veya gerçek olanı açıklayan bir görüştür. Her şey
hareket halindeki madde ile veya madde ve enerji ile veya sadece
madde ile açıklanabilir; bütün niteliksel farklılıklar
niceliksel farklılıklara indirgenebilir. İlmin inceleyebileceği
konular metafizik değil, fizik veya maddi nesnelerdir. "O halde
materyalizm, maddecilik düşüncesini benimsemekle öz varlığın
madde olduğunu, maddeden başka hiçbir cevherin bulunmadığını
kabul eder. Ayrıca materyalizm, her türlü maddi ve manevi (duygu,
düşünce, enerji) gerçekliğin özünü ve temelini madde görür;
maddeyi hareketli ve alemde belli bir yer işgal etmiş ferdi
varlıklar gibi tasavvur eder."
4.MADDE
VE DÜŞÜNCE OLARAK VARLIK (DUALİZM):
Varlığı
hem madde hem idea
olarak kabul etme.Descartes
tarafından temsil edilen bu yaklaşım idealizmle materyalizmi
sentezlemeyi denemiştir. Ona göre varlığın özünde bir değil
iki cevher bulunmaktadır: madde ve idea.Bu ikisini birbirinden
ayırmak olanaksızdır.Bu yaklaşım iki cevher saptamasında
bulunduğu için dualizm(ikicilik) adını alırken diğer
yaklaşımlar varlığın özünü tek cevherle açıkladıklarından
tekçilik(monizm) adını almışlardır.
5.FENOMEN
OLARAK VARLIK (FENOMENOLOJİ):
Varlığı
Fenomen kabul etme.Edmund
Husserl tarafından
temsil edilen bu yaklaşıma öre insan varlığa değerler
yükleyerek yaklaştığından onun özüne hiç
yaklaşamamaktadır.Varlığın özü değerlerden arındırılmış(ayraç
içine alınmış) salt varlığın kendisidir.Buna Husserl “fenomen”
adını vermiştir.Kısacası “fenomen” insanın varlığa
yüklediği tüm değerliklerin arındırılmasından sonra artakalan
özüdür.
--her
nesnenin bizim ona verdiğimiz anlamın ve yakıştırdığımız
özelliklerin dışında, kendine özgü ve kendinde olan, her
zamanda geçerli ve değişmez bir yapısı vardır. Nesne,
insanların değil, insanların dışında öncesiz ve sonrasız bir
nesneler dünyasının varlığıdır. Fiziğin ürünü olmadığı
gibi metafiziğin de ürünü değildir, kendi mutlak yapısı
içindedir. Fenomenoloji özlerin araştırılmasıdır.
AHLAK
FELSEFESİ – ETHİK- MORAL
Ahlak
Felsefesinin Konusu: Ahlak
felsefesinin konusu insanının kişisel yada toplumsal yaşamdaki
eylemleri ve bu eylemlerin dayandığı ilkelerdir. Etik(Ethic):
Varolan ahlak(moralite) üzerine düşünme,varolan ahlakı sorgulama
etkinliğidir.İnsanın ahlaka ilişkin davranışlarının doğurduğu
sorunları ele alan felsefe dalıdır .Etik her zaman,her yerde ve
her koşul altında geçerli olabilecek ahlak kuralları olup
olmadığını sorgular.”İyi” ve “kötü”nün ne olduğunu
bir problem olarak ele alır
Ahlak(Moralite):
Bireyin bir halkın, bir toplumsal sınıfın, bir çağın yaşamına
egemen olan inanç ve tasarımlar topluluğuna ahlak (Moral) denir.
Bir toplumda uyulması gereken kurallar bütünüdür.Toplumdan
topluma,kültürden kültüre, zamandan zamana değişiklikler
gösterir. Göreceli ve özneldir. Bu anlamda” ahlak”değil
“ahlaklar” vardır.Ahlak kuralları “iyi” ve “kötü” nün
ne olduğunu bildiğini savlar ve buna göre iyinin yapılmasını
kötünün yapılmamasını emreder.Yani kural koyucu (normatif) bir
özellik gösterirler.Uyulmadığında yaptırımlara sahiptirler ve
bireyleri kendisine uymaya zorlarlar.
Kısacası
“ahlak” bir toplumda kendisine uymaya zorlayan kurallar bütününü
ifade ederken, “etik” varolan bu kuralları sorgulama etkinliğini
ifade etmektedir.
Ahlak
Felsefesinin Temel Kavramları
Birey:
toplumsallaşmış insan,toplum içerisinde yaşayan insan
İyi:insanın
yapması gereken davranışlardır.
Kötü:insanın
yapmaması gereken davranışlardır.
Özgürlük:bireyin
salt kendi iradesi ile “iyi” ve “kötü” olan davranışlardan
birisini seçebilme gücüdür.
Erdem
:insanın eylemlerinde hep iyi olana yönelmesidir.
Sorumluluk:bireyin
seçimlerinin sonuçlarını üstlenmesidir.
Vicdan:
yargılama bilincidir.
bir çeşit içsel mahkemedir.
Ahlak
yasası: uyulması
ahlak açısından gereken kurallardır.
Ahlaki
karar: ahlak
kurallarına özgürce uymaktır.
Ahlaki
eylem :ahlaka uygun
davranışı gerçekleştirmedir.
Ahlak
Felsefesinin Temel Soruları
1-Ahlaki
eylemin amacı var mıdır?Varsa nedir?
2-Toplumca
belirlenen,insana zorla kabul ettirilen eylem biçimleri gerçekten
“iyi” midir?
3-İnsan
ahlaki eylemde bulunurken özgür müdür?
4-İnsanın
doğası ahlaklı olmasına elverişlimidir?
5-Tüm
insanların ortaklaşa benimseyebilecekleri evrensel ahlak yasaları
var mıdır?
Özgürlük
Problemi
Ahlak
konusunda bazı filozoflar,insanın özgür olduğunu,bazı
filozoflar özgür olmadığını savunur.
1-
Determinizm : Özgür
olmadığını savunanlar: (gerekircilik); deterministlere göre,
insanın irade ve eylemleri içten ve dıştan gelen nedenlerle
belirlenmiştir.Bireyin içinde bulunduğu şartlar iradeyi belirler
ve kişinin özgür karar vermesini engeller.Bu yüzden insan
eylemlerinde özgür değildir.
2-
İndeterminizm : Özgür
olduğunu savunanlar (gerekirci olmayanlar);indeterministlere
göre,insan ahlaki eylemde tamamıyla özgürdür.İnsan kendini
özgür hissettiği için toplumdaki ahlak yasalarına özgürce
uyar.Bu görüşlerden her ikisi de insan gerçekleri ile
bağdaşmadıklarından üçüncü bir görüş ortaya çıkmıştır.
3-Oto-Determinizm:
Oto-deterministler, iradeyi ve ahlaki eylemleri bir kişilik ürünü
olarak görürler. İnsan bilgi birikimini zenginleştirerek,
kişiliğini geliştirerek ve aklını kullanarak özgürleşmiştir.
Sonuç olarak kişiliği gelişmiş olanlar,gelişmemiş olanlardan
daha özgürdür.
İstenç
özgürlüğü:
İnsanın istemelerini kendisinden başka bir şeyin engellememiş
olması, ya da başka bir şeyce kendisinin dışında bir istemeye
zorlanmamış olmasıdır. İnsan istenci özgürdür demek, insanın
istemesinin nedeni insanın kendisindedir, demektir.
Düşünme özgürlüğü: Her türlü baskıdan, özellikle dinsel inançlardan bağımsız olarak düşünebilme. Ancak, düşünme özgürlüğünden anlaşılan yalnızca bağımsız düşünebilme yeteneği değildir düşündüğünü başkaları karşısında dile getirebilmektir aynı zamanda.
Düşünme özgürlüğü: Her türlü baskıdan, özellikle dinsel inançlardan bağımsız olarak düşünebilme. Ancak, düşünme özgürlüğünden anlaşılan yalnızca bağımsız düşünebilme yeteneği değildir düşündüğünü başkaları karşısında dile getirebilmektir aynı zamanda.
Doğal
özgürlük:
İnsanın çevresini değiştirebilmesi yeteneği. Hayvan çevresine
uyar, insansa çevresini değiştirip ona biçim verebilir.
Törel
bilinç özgürlüğü:
Bir insanın kendi törel bilincine göre davranabilmesi; özellikle
dinsel inançlarında özgür olması. Herhangi bir dine bağlı olma
ya da olmamada özgür olması.
Eylem
özgürlüğü:
Dış baskılardan, özellikle başka birinin baskısından bağımsız
olarak kendi isteğine göre davranabilmek hak ve gücü. Başlıca
biçimleri:
1-
Fizik özgürlük: Her
türlü dış baskıdan bağımsız olarak hareket edebilme yetisi.
(Ör.Hapiste yatanın fizik özgürlüğü kısıtlanmıştır.)
2-
Ruhbilimsel özgürlük:
Dış güçlerce belirlenmeden, insanın kendi doğasının
eğilimlerine göre hareket edebilmesi durumu.
3-
Ahlaksal özgürlük:
İnsanın ahlak eylemlerini başkasının zoru ile değil, kendi
istenci ile gerçekleştirmesi. İnsanın eylemlerinden sorumlu
olabilmesi için özgürlük, ahlakın önkoşuludur: Bu bakımdan
bir sorumluluğun olabilmesi için, ahlaksal özgürlüğün
temelinin kişisel özgürlük olması gerekir.
4-
Toplumsal özgürlük:
Yasaların koruyuculuğu altında ve yasaların sınırları içinde
başkalarının özgürlüğünü kısıtlamadan hareket edebilme.
Toplumsal özgürlüğün temeli de kişisel özgürlüktür.
EVRENSEL
AHLAK YASASININ OLUP OLMADIĞI PROBLEMİ
Evrensel
Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Etmeyen Görüşler
1.Hedonizm
(Haz Ahlakı)
kurucusu Aristippos’tur
en önemli temsilcisi Epikuros
tur. .o’na göre haz veren şey “iyi”,haz vermeyen “kötü”dür.
insan sadece kendi yaşadığı hazzı bilebilir.başkalarının
hazzını bilemez.bu nedenle evrensel ahlak yasası yoktur.
2.Utilitarizm
(Fayda Ahlakı):
Etikte bir eylemin doğruluğunu etkilediği kişilere getirdiği
mutlulukla ölçen görüş. ingiliz düşünürleri Jeremie Bentham
ın temellerini atıp John Start Mill in geliştirdiği utilitarizm
öğretisine göre ahlakın ölçütü yarardır. en üstün iyi
yarardır ve iyiyi kötüden ayırmak için yararlı olup olmadığına
bakılmalıdır der.
Utilitarizm herhangi bir eylemin yalnızca o eylemde bulunan kişiye değil herkese yarar sağlanmasına doğruluk ölçütü olarak alır
Utilitarizm herhangi bir eylemin yalnızca o eylemde bulunan kişiye değil herkese yarar sağlanmasına doğruluk ölçütü olarak alır
bireye
yarar sağlayan davranış “iyi”,sağlamayan “kötü”dür.yararlı
olan kişiden kişiye değiştiği için evrensel ahlak yasası
yoktur. jeremy Bentham ve j.Stuart Mill
3.Egoizm
(Bencillik)
bencillik, başkalarını dikkate almadan sadece kendi çıkarını
düşünme anlamına gelir. T.Hobbes’a göre, insanı yönlendiren
‘kendini sevme’ ve ‘kendini koruma’ içgüdüsüdür. Ahlâk
felsefesinde kişinin tüm yapıp etmelerinde kendi benini ve çıkarım
öne koyması gerektiğini savunan; “başkalarının mutluluğunu
gözetme”, “toplumun refahı için eyleme” ya da “başkası
için yaşama” türünden yaşam reçetelerini yadsıyıp tek doğru
ve anlamlı yaşam reçetesinin “ben ya da kendi için yaşama”
olduğunu öne süren öğreti.
En
geniş anlamıyla, herkesin kendi yararlarını ya da çıkarlarını
gözeterek eylemde bulunması gerektiğini, doğal olanın da böyle
yaşamak olduğunu ileri süren öğreti. özgecilik karşıtı.bu
yaklaşıma göre evrensel ahlak yasası yoktur.
4.Anarşizm:
birey özü itibariyle iyidir , onu kötü yapan kontrol ve
baskıdır. başta devlet olmak üzere tüm baskıcı kurumların
ortadan kalkması bireyi özüne döndürecektir. evrensel ahlak
yasasını reddeder.
Yaygın
olarak iktidar ya da erk tanımazlık olarak bilinen “anarşi”
terimi, düzenin sürdürülmesi için yönetimin ya da yönetici bir
iktidarın, bir “baş”ın gereksiz olduğunu vurgular. Bu
bakımdan “anarşi” olumsuz bir yaklaşımdan çok olumlu bir
toplumsal talebe karşılık gelmektedir. Topyekün bir karmaşa
durumundan çok herhangi bir kişi ya da kurumun ötekiler üzerinde
tahakkümünün ortadan kalktığı, iktidar ilişkilerinin
dışlandığı ya da ötelendiği bir toplumsal düzene karşılık
gelmektedir.
Kendini
anarşist olarak tanımlayan ilk düşünür olan Pierre-Joseph
Proudhon (1809-1865), anarşiyi bir efendi ya da bir hükümdarın
olmadığı geleceğin toplumsal düzeni olarak tanımlamaktadır. Bu
tanımda Proudhon, iktidar ve yetkeyi toplumsal düzenin sağlayıcısı
ya da koruyucusu olmaktan çok düşmanı olarak niteler ve anarşi
yanlılarına yöneltilen toplum ve düzen karşıtı olma
suçlamalarını reddeder. temsilcisi j.pruodhon
ve Max Stiner
‘dir.
5.
Nihilizm(Hiçcilik)- Frıedrıch
Nıetzsche o’na göre yapılması gereken;insanlığı ahlaktan
kurtarmaktır.insan doğasına yaraşan, güçlü, korkusuz, acımasız
olmaktır. oysa tüm ahlaklar insanın güdülerini köreltir,onu
pasifliğe yöneltir. nietzche’ye göre“güç” en yüce iyi;
yenilgi,zayıflık ise kötüdür. insan için gerekli olan güçlü
olmaktır.
Latince
nihil (hiç) sözcüğünden türetilen Nihilizm, her şeyin anlamdan
ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi yaklaşımdır.
Nihilistler genel olarak tanrının varlığını, iradenin
özerkliğini, bilginin imkânı, ahlakı ve tarihin mutlu sonunu
reddederler. Bu yaklaşımın uzantısı olarak da toplumda yerleşik
kuralların, kurumların, değer yargılarının ve ahlâk
kurallarının yadsınmasına varır.
6.
Exıstansıyalızm(Varoluşçuluk)-
Varoluşçuluk,
hayatın anlamınının izini süren ve bireyin değerinin ne
olduğunu anlamaya çalışan bir felsefi akımdır. En önemli
temsilcisi Jean Paul Sartre’dir.
Santre insanın kendi
varoluşunu ancak özgürce davranarak gerçekleştirebileceğini
savunur..sartre’a göre insan insanlığını kendisi
yapar,değerlerini kendisi yaratır,yolunu kendisi seçer.bu nedenle
seçiminde tek başınadır ve sorumluluklar da kendisinindir.
Tanrıtanımaz varoluşçuluğun başlıca temsilcileri Alman Martin
Heidegger (1889 -
1976) ile Fransız Jean-Paul
Sartre'dır /dog.
1905). Hıristiyan varoluşçularının başında da Alman Karl
Jaspers (dog. 1893) ve
Fransız Gabriel Marcel
(doğ. 1889) vardır.
Evrensel
Ahlak Yasasının Varlığını Kabul Eden Görüşler:
*Ahlak
Yasasını Öznel (Subjektif)Temelde Açıklayanlar
Bu
düşünceyi savunanlara göre evrensel bir ahlak yasası
vardır.Ancak bu yasa varlığını insandan, insanın özel
dünyasından alır. İnsanda başlayıp topluma egemen olur.
J.S.Mill
J.Bentham:Onlara göre insan doğası gereği acıdan kaçınır
hazza yönelir,mutluluğa erişmek ister. Ancak kişinin
mutluluğu,çevresindeki insanların mutluluğu ile
ilişkilidir.(çıkarların kendiliğinde uyuşması)Kişi mutluluğu
ancak üyesi bulunduğu yarar sağlayan şeyi yapmakla bulabilir.
(kolektif yarar)
J.Bentham’a
göre “Olabildiğince fazla sayıda insan için olabildiğince
yararlı davranışlar yap. H.Bergson:
O’na göre insan iyi ve kötüyü ancak sezgi ile
kavrayabilir.İnsanın sezgisine uyarak yaptığı davranış
“iyi”,sezgisine uymayan davranışı “kötü”dür.
*Ahlak
Yasasını Nesnel (Objektif)Temelde Açıklayanlar
ahlaki
yasalar, nesnel olarak insanın dışında, ondan bağımsız bir
biçimde vardır
Sokrates:
ona göre kişi duruma göre davranarak ahlaklı olamaz.durum ahlakı
diye bir şey yoktur. kişinin her zaman e her yerde uyması gereken
evrensel ilke ve evrensel ahlak vardır.bunlara ancak akıl ve bilgi
aracılığıyla ulaşılabilir.
Platon
: ahlaklı olmak
için bu ideaya akıl yoluyla ulaşmamız gerekmektedir.
Farabi
: farabi’ye göre
iki türlü varlık bulunmaktadır.birincisi özü tözü bir olan
tanrı. ikincisi ise zorunlu varlığın var ettiği insan ve diğer
varlıklardır. İyiyi tanrı bilir. İyi tanrıdan gelir.
Spinoza
: spinoza’ya
göre evren “makro kozmos(evren)” ve” mikro kosmos(insan)”
olarak ikiye ayrılmıştır.. İyi makro kozmozdadır.
Kant:
ona göre insan teorik akıl ve pratik akıl olmak üzere iki ayrı
akla sahiptir. kant’a göre insan pratik aklı aracılığıyla
kendisine ödev edindiği bir takım ilkelere sahip olmalı ve ne
pahasına olursa olsun bu ilkelere uygun davranmalıdır.ancak o
zaman ahlaklı olabilir.
SİYASET
FELSEFESİ
Siyaset Felsefesinin Konusu
Latince
: Politika, Arapça: siyaset, Türkçe: yönetim
Devlet
ve toplum yönetimi ile ilgili tüm etkinlikleri ifade eder.
İnsanı
toplu halde yerleşik düzene geçmiş konum içince inceleyen
felsefe dalıdır.
Siyaset Felsefesinin Temel Kavramları
Birey
: toplumsallaşmış insan.Toplum
: aralarında sosyal ilişki bulunan insan topluluğudur.Devlet
: insanların oluşturduğu hukuksal ve siyasal otoritedir. İktidar
:Yönetme gücünü elinde bulundurma demektir. Egemenlik
:yönetme yetkisini elinde bulundurma Meşruiyet
:yasaya, hukuka uygunluk Hak
:Kullanma ve isteme yetkisine sahip olduğumuz şeylerdir. Hukuk
:ilişkileri düzenleyen yazılı normlar Yasa
:Hukuku meydana getiren zorlayıcı olan ve yaptırımları bulunan
yazılı normların her biridir. Bürokrasi
:Kamu alanında çalışan aşamalı(hiyerarşik) bir düzen içinde
örgütlenmiş olan memurlar topluluğudur.
Siyaset Felsefesinin Temel Soruları
Devletin
varlık nedeni nedir?.Devlet olmalı mı olmamalı mı?.İktidar
kaynağını nereden alır?.Egemenlik türleri nelerdir?.Sivil toplum
nedir?.Eşitlik Adalet nedir?.Bürokrasiden vazgeçilebilir mi?.En
iyi yönetim biçimi nedir?.ideal bir düzen var mıdır.
İktidar Kaynağı ve Meşruiyetin Ölçütleri
---İlk
yaklaşım iktidarın, toplumun
içten ve dıştan gelebilecek tehlikelere
karşı korunması ihtiyacından
kaynaklandığını söyler. Platon-Aristoteles
Birinci
yaklaşıma göre devlet
ve iktidar bireylerin ahlaki bakımdan olgunlaşma ihtiyacına yanıt
vermek amacıyla ortaya
çıkmıştır.Bu amacı yerine getirebildiği oranda meşrudur.
---İkinci
yaklaşım iktidarın kaynağı
olarak Tanrı’yı
görür.Bu yaklaşıma göre iktidar Tanrı’nın yeryüzündeki
temsilcisidir. Aquinolu
Thomas
Devlet
Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisidir. iktidar dinsel
misyonun yerine getirilmesi temelinde meşrudur.
---Üçüncü
yaklaşıma göre iktidar
kaynağını toplumda yaşayan insanların ortak
iradesinden
kaynaklanır. Thomas
Hobbes,J.J.Rousseau
Bu
yaklaşıma göre ise devlet ortak iradenin temsilcisidir. Devletin
uygulamaları ortak iradeye hizmet ettiği sürece meşrudur.
---Marksizm’e
göre devlet egemen sınıfların üretim araçlarını elinde
bulundurmasına hizmet eden bir araçtır. Devletin
meşruluğu hizmet ettiği sınıfın çıkarlarını gözetmesi ve
sonuçta sınıfsız bir toplumu amaç edinmesi ile ölçülür.
Egemenlik
çeşitleri
---Geleneksel
Egemenlik: Emirlik,krallık,şeyhlik
---Karizmatik
Egemenlik:
---Demokratik
ve hukuksal Egemenlik:.Egemenlik hukuka dayanır
DEVLET
Devleti
Doğal Bir Varlık Sayan Yaklaşımlar: Bu
yaklaşımın en önemli temsilcisi Platon’dur.
Nasıl vücudumuzda her organın bir görevi varsa toplumdaki her
organın da belli bir görevi bulunmaktadır. Devlet ise insan
vücudundaki tüm organların birbiriyle uyumlu çalışmasını
sağlayan beyni temsil etmektedir. Ona göre devlet insan toplumuyla
birlikte hep vardı ve hep varolmaya da devam edecektir.
Devleti
Yapay Bir Varlık Sayan Yaklaşımlar:
Bu yaklaşımın felsefe tarihindeki en önemli temsilcileri Thomas
Hobbes,J.J.Rousseau
ve J.Locke’tur.
Bunlara göre insan toplulukları başlangıçta “Doğal Durum”
adı verilen bir durumda yaşıyorlardı. Doğal durumda insanları
yöneten ne kurallar ne de kurumlar bulunuyordu. Daha sonra insanlar
barış içinde ve belirli bir düzen içerisinde yaşama gereksinimi
duyduklarında devlet düşüncesi ortaya çıktı.Yani onlara göre
devlet sonradan insan ihtiyaçlarına cevap vermek üzere
oluşturulmuş bir kurumdur.
İDEAL
DÜZEN ARAYIŞLARI:
İdeal
Bir Düzenin Olamayacağını Söyleyen Görüşler:
Sofistlere ve nihilistlere göre ideal bir düzen yoktur.Çünkü
düzenin amacı insan mutluluğunu sağlamaktır.Tüm insanların
mutluluğunu sağlamak ise olanaksızdır.Bu anlamda bugüne kadar
hiçbir düzen mutlak insan mutluluğunu sağlayabilmiş ve bundan
sonra da sağlayabilecek değildir ve bu yüzden de ideal bir
düzenden söz edilemez.
İdeal
Bir Düzenin Olabileceğini Öne Süren Görüşler: İkinci
ana yaklaşımlar ideal bir düzenin olabileceğini söyleyen
yaklaşımlardır.Bu yaklaşımlara göre ise asıl sorun ideal
düzeni belirleyen ölçütlerdedir.
---Özgürlüğü
Temel Alan Yaklaşım (Liberalizm):Liberalizm
olarak bilinen bu görüş Adam Smith, J.Locke ve St Mill tarafından
savunulmuştur.Bu yaklaşım Batı dünyasının kapitalist üretim
tarzının dayandığı felsefi temel olarak karşımıza
çıkar.Smith’in “bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler”
sözüyle özetlenebilecek olan liberalizme göre ideal bir düzen
mutlak anlamda birey özgürlüğünü sağlayabilen düzendir.Bir
düzenin ideal sayılabilmesi için özgürlükçü olması
gerekmektedir.
---Eşitliği
Temel Alan Yaklaşım (Sosyalizm):Bu
yaklaşımın başlıca temsilcileri S.Simon, C.Fourier, Proudhon,
Owen ve Karl Marx’dır. Bunlara göre ideal düzeni belirleyen
ölçüt eşitlik ilkesidir.Bu yaklaşımla birlikte sosyalist
ekonomik sistemin felsefi düşüncesi ortaya çıkmış olmaktadır.
---Adaleti
Temel Alan Yaklaşım (Sosyal Hukuk Devleti):Özgürlüğü
veya eşitliği temel alan yaklaşımların dayandığı ekonomik
sistemler insan ve toplum problemlerini çözmeye yetememiştir.Bu
nedenle daha sonra ideal düzeni belirleyen ölçüt olarak adalet
ilkesi öne sürülmüştür.
Bu
yaklaşıma göre özgürlüğün olmadığı yerde eşitlikten,
eşitliğin olmadığı yerde ise özgürlükten söz etmek
olanaksızdır. Özgürlüğün olmadığı yerde eşitlik, eşit
haklara sahip köleler yaratır. Eşitliğin olmadığı bir özgürlük
ise her şeyi yapma hakkı olup da hiç bir şey yapamayan aciz
insanlar yaratır.
Adalet
ilkesini temel alan yaklaşım sosyal hukuk devleti denilen yeni bir
devlet modelinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.
ÜTOPYALAR:
düş
gücüne dayalı hayali devlet biçimleri de üretilmiştir.Bu hayali
düzen tasarımlarına olmayan yer anlamına gelen Ütopya
denir.Ütopya hiçbir yerde bulunmayan hayali bir devlet
yazınıdır.Tarih içerisinde ütopya yazarları iki başlık
altında toplanır:
---İstenilen
Ütopyalar:
Bu
tür ütopyalar her şeyin yolunda gittiği, toplumsal alanda
herhangi bir sorunun bulunmadığı, kusursuz bir devlet ve düzen
tasarımını ifade eder.Bunlar iyimser bir bakış açısıyla
kaleme alınmış ütopyalardır.Bu tür tasarımlara şunlar örnek
olarak verilebilir:
a.)Platon
: Devlet
b.)Farabi
:El Medinet’ül Fazıla
c.)Thomas
More :Ütopia
d.)Campenella
:Güneş Ülkesi
e.)
F.Bacon: Yeni Atlantis
--İstenilmeyen
Ütopyalar:
kötümser
bir bakış açısıyla yazılmış ütopyalardır. Bunlar gelecek
için karamsardırlar.İnsanlığın geleceğinin özellikle
kontrolsüz teknolojik gelişmeler yüzünden kötü olacağına
ilişkin bir karamsarlık içermektedirler.
a.)Aldous
Huxley :Yeni Dünya
b.)George
Orwel :1984 Ütopyası
SANAT
FELSEFESİ- ESTETİK
Konusu
Estetik
güzellik felsefesidir. Güzel üzerine düşünme ve ne olduğunu
araştırma etkinliğidir. Estetik, 18. Yüzyılda Baumgarten
tarafından kurulmuştur. sanat
felsefesi sadece
sanattaki güzellikle ilgilenir. Estetik
ise hem doğadaki
güzelle hem de sanattaki güzel ile ilgilendiğinden sanat
felsefesinden daha geniş bir alana sahiptir
Değer
atfetme: kişinin
sanat eseri ile kurduğu ilişkiden dolayı onu güzel-çirkin,
iyi-kötü olarak nitelemesidir.
Değer
biçme: bir yapıtı
genel değer yargısından, bir akımdan, modadan, kuramdan hareketle
değerlendirmektir.
Sanat
Eseri : Sanatçı
tarafından bir estetik tavır sonucu oluşan bir eserdir. bilinçli
bir varlık tarafından ortaya konulmuş, İçinde güzellik
barındıran her türlü üretimdir.
Güzellik
Platon'a
göre güzellik bir ideadır. Sanat, güzellik ideasından ne kadar
pay alırsa o kadar güzel olur.
Aristoteles'e
göre güzellik bir ahenk, orantı ve düzendir. Bu nedenle orantıdan
yoksun olan hiçbir şey güzel olamaz.
Hegel'e
göre, güzellik mutlak ruhun nesnelere yansımasıdır.
Schopenhauer'e
göre güzellik mutlak iradenin kendisini dışlaştırmasıdır
N.
Hartman'a göre tinin maddede kendini göstermesidir.
Baumgarten'e
göre güzellik duyumsal bilginin mükemmelliğidir.
Benedetto
Croce'a göre ise güzellik, mutluluk veren bir biçimleniştir.
FELSEFE
AÇISINDAN SANAT
Taklit
Olarak Sanat : Bu
görüşe göre, sanat eserinde gördüğümüz, sanatçının
algıladığı şeyleri taklit ederek bize yansıtmasıdır. Sanatçı,
doğanın güzelliğini eserinde ne kadar aslına uygun olarak
yansıtabilirse, eseri o kadar güzel olarak yargılanır. Bu nedenle
bu kurama yansıtma kuramı da denir. Platon’a
göre Doğa taklittir.
Sanat ise doğanın taklidi olarak, taklidin taklididir.
Aristoteles’e göre
sanat mimesis’tir. Sanatçı “olanı” değil “olabilir olanı”
yansıtır. “Olanı” taklit ettiğinde benzerlik yarattığını
ama güzeli yakalayamadığını söyler.
Yaratma
Olarak Sanat :Sanat
eseri, sanatçının kendi yaratıcı gücü, yeteneği ve coşkusunun
oluşturduğu estetik objedir. Doğa kendi başına güzel değildir.
Yaratma olayı, sanatçının algıladığı maddi varlığa duygu,
düşünce ve hayal gücünü katması olayıdır. Maddi varlığı
böyle tinselleştirmek, maddeye biçim vermek demektir. Biçim
kazanmış, tinsellik kazanmış maddi varlık artık maddi varlık
olmaktan çıkar ve bir sanat eseri olur. temsilcisi Croce’dir.
Oyun
Olarak Sanat :
Nasıl oyunda çıkar yoksa, günlük kaygı yoksa, olabildiğince
özgürlük varsa ve insanın zevk almasını sağlıyorsa ,
sanatında böyle bir işlevi vardır. sanatçı bir oyuncu gibi
gerçek dışı bir dünyada eserini oluşturur. Alman Düşünür
Kant, Alman şair Schiller ve psikolog Wundt bu görüşü
savunmuşlardır.
Sembol
olarak sanat:
Sanat eserleri insandaki duyguları, psikolojik süreçleri temsil
eden sembollerdir.
Gerçeküstücülük(sürrealizm):bilinçaltından
beslenen akıl dışı bir dünyanın anlatımıdır.
Gelecekçilik(fütürizm):
hız, heyecan, tehlike, makineleşme ve savaş
Dışavurumculuk(ekspresyonizm):
sanat yalnızlaşan, kendine yabancılaşan insanın kültürüne,
çağına başkaldırıyı dile getirir.
Kübizm:
objelerin görünmeyen yerlerini geometrik biçimde üç boyutlu
yansıtan sanat akımıdır.
Kurumsal
Sanat Kuramı:
sanat eserine, sanat eseri kimliği kazandıran yayıncılar,
yapımcılar, galeri sahipleridir. Bu sebeple sanat kurumdur.
Yapı-Anlam
Sanat Kuramı:
sanat eseri genel anlamı ifade etmelidir. Sanatçı belli bir
yapıdan (ekol, okul) hareket etmelidir.
ORTAK
ESTETİK YARGILAR
Ortak
Estetik Yargıların Varlığını Reddedenler :
Kişilerden bağımsız estetik değer ortaya çıkamaz. Bir sanat
eseri değeri insanda uyandırdığı duygulardan alır. eserlerin
kendi başına taşıdığı bir değer söz konusu değildir.
Croce'ye (Kroçe) göre, Sanat adına ortaya konan her ifade tarzı
bireysel bir nitelik taşır. Bu nedenle herkesin bu ifade biçimi
karşısındaki değerlendirmesi farklı olabilir. Öyleyse ortak
estetik yargı olamaz.
Ortak
Estetik Yargıların Varlığını Kabul Edenler :
sanat eseri değerini kendinde taşır. bu değer insandan bağımsız
bir şekilde eserde bulunur. Bir şey hem var hemde yok olamaz.
Güzellik değeri eserde ya vardır ya yoktur. Bu insana göre
değişmez. Kant'a göre sanat eserinin en önemli özelliği
insanlarda ortak bir duygu oluşturmasıdır
DİN
FELSEFESİ
Konusu:
Din
felsefesi, dini konu edinen, dinin temellerini ve öğelerini ele
alan, sorgulayan felsefe dalıdır.
Teoloji,
doğrudan doğruya inanca dayanır; inancın sınırları dışına
çıkmaz. Teoloji açıklamalarında Tanrının gönderdiği kutsal
kitaplara, peygamberlerin bildirdiklerine ve din alimlerinin
yorumlarına dayanır. Her dinin ayrı teolojisi vardır. din
felsefesi genel olarak din ya da dinleri ele alır.
Din
Felsefesinin Temel Kavramları
Tanrı:
Evrende var olan her şeyin yaratıcısı olduğuna inanılan yüce
varlık.
Vahiy:
Peygamberlere
gelen ilahi ilham anlamına gelir. Peygamber:
Tanrı’nın
buyruğunu insanlara bildiren elçidir.İman:
Dinin ortaya
koyduğu doğrulara inanmaya denir.
İbadet:
Tanrının
buyruklarını yerine getirmeye ibadet adı verilir.Yüce:
önünde eğinilen
üstün varlık anlamına gelir. Kutsal:
Din açısından
saygıya değer olan,
Din
Felsefesinin Temel Problemleri
---Tanrının
Varlığı Problemi
---Tanrının
Temel Niteliklerinin Tanımlanması Problemi:
---Vahyin
İmkanı Problemi:
---Tanrıyla
Evren Arasındaki İlişkinin Ne Olduğu problemi:
---Evrenin
Yaratılışı Problemi:
---Ruhun
Ölümsüzlüğü Problemi
TANRI’NIN
VARLIĞINA İLİŞKİN BAZI YAKLAŞIMLAR
1---Tanrının
Varlığını Kabul Edenler:
Tanrının
varlığını kabul eden yaklaşımlar üç tanedir. Teizm, Deizm,
Panteizm.
Teizm:Tanrının
varlığını ve onun evrenin yaratıcısı, koruyucusu ve egemeni
olduğunu kabul eden dini felsefedir. Teizme göre Tanrı öncesiz ve
sonrasızdır.
Deizm:
Tanrının varlığına inanmakla birlikte Tanrının evrenden aşkın
(transandantal) olduğunu, evrenin dışında olduğunu, bir kez
yaratıp sonradan evrene müdahale etmediğini savunur.
Panteizm:
Tanrı ile evreni bir kılan, her şeyi Tanrı olarak gören felsefi
öğretidir. Tanrı evren ile özdeştir. En önemli temsilcisi
Spinozadır.
Tanrının
Varlığını Kabul Eden Görüşün Kanıtları
*Ontoloji
Kanıt: Yetkin bir
varlık, var olmadığı takdirde yetkin olamaz. Tanrının var
oluşu Tanrı tanımından zorunlu olarak çıkacaktır. Descartes de
bu kanıtı kullanmıştır.
*Kozmolojik
Kanıt: İlk neden
kanıtı. Hiçbir şey nedensiz olamaz, var olan her şeye mutlak
olarak, kendisinden önce gelen bir şey neden olmuştur. Evrenin var
olduğunu bildiğimize göre onu var eden tanrı gereklidir.
*Düzen
ve Amaç Kanıtı:
dünyaya baktığımızda, her şeyin kendi işlevini yerine
getirecek şekilde, ayrıntısına kadar düzenlenmiş olduğunu
göreceğimizi belirtir. bu durum yaratıcının var oluşunu
kanıtlar.
*Ahlak
Kanıtı: İyi ve
kötünün bir anlam ifade edebilmesi için karşılıklarının
görülebilmesine bağlıdır. İyi ve kötünün karşılığının
teminatı ise Tanrı’dır.
*Dini
Tecrübe Kanıtı:
Bir çok insan Tanrının varlığının kanıtı olarak iç
duygularını ve sezgilerine başvurmaktadır.
2---Tanrının
Varlığını Reddedenler:
Tanrının
varlığını reddeden görüşlere ateizm
denir. Ateizm “Tanrıtanımazlık” olarak dilimize çevrilmiştir.
Genel anlamda dini inançsızlığı ve tüm dinlere karşı olmayı
ifade eder. Ateizmin felsefi temeli Materyalizmdir.
Tanrının
Var Olmadığını Savunan Kanıtlar:
*
Kötülük Kanıtı: İçinde yaşadığımız dünyada kötülükler
vardır. Savaşlar, hastalıklar, depremler, açlık vb. Olsaydı bu
kötülüklere karşı çıkardı der.
*
Sartre’a göre evrende kendi kendini yaratan tek varlık insandır.
Her nesnenin bir özü, bir varlığı bir de varoluşu vardır. Ona
göre yalnız insanda varoluş özden önce gelir. İnsan önce
vardır, sonra şöyle ya da böyle olur. Çünkü özünü kendisi
yaratır. (Varoluşculuk – Egzistansiyalizm)
Nietzsche’ye
göre insan gücünün bir değeri olacaksa, insan için bir özgürlük
ve ahlaktan söz edilebilecekse, soncuzca güce sahip olan bir
varlığın var olması gerekir. İnsanın kendisini özgürce
yaratabilmesi için Tanrıdan vazgeçmek gerektiğini söyler.
3---Tanrının
Varlığının Ya Da Yokluğunun Bilinemeyeceğini savunan Görüş:
Tanrıya ilişkin bilgiye sahip olunamayacağını, dolayısıyla
Tanrı’nın var olduğunun da var olmadığının da
kanıtlanamayacağını savunan öğretiye felsefe de agnostisizm
(bilinemezlik) adı
verilir. Tanrının var olduğunun ya da olmadığının ilke olarak
bilinemeyeceğini öne süren bir görüştür. Bu görüşü ilk
olarak Sofist Protogoras vermiştir.
BİLİM
FELSEFESİ
-bilimin
mantıksal niteliğini anlamaya çalışan, süreç ve sonuç olarak
bilimi açıklamaya çalışan, bilim üzerine yargılarda
açıklamalarda buluna felsefe disiplinidir.
-bilim
nesnelere
ilişkin gözlem ve deneyle açıklama yapmaya çalışırken,
felsefe kavramlara
ilişkin açıklamalar yapmaya çalışır.
Bilim
felsefesi, bilim üzerine açıklamalar yapan felsefe alt disiplini
iken
Bilimsel
felsefe, bilimsel düşünüş biçiminin felsefeye
uygulanabileceğini iddia eden bir düşüncedir.
Bilime
Farklı Yaklaşımlar
1-Ürün
Olarak Bilim:
temsilcileri
Hans Reichenbach,
Rudolph Carnap
Ve C.Gustav
Hempel dir...
bu yaklaşım; bilimi anlamak için,bilim diye ortaya konmuş
eserleri(ürünleri) ele alır ve onları tarihsel gelişmeleri
içinde anlamaya çalışır.bunun yolunu da bilim eserlerini mantık
açısından çözümlemekte görür.böyle bir çözümleme
bilimlerin dillerini incelemek ve yöntemlerini belirtmektir..
bilimle ilgili eserler,günlük dille yazılmış metinlerle
oluştuklarından,çözümleme işlemini kolaylaştıracak bir
tekniğe ihtiyaç vardır. bu da söz konusu metinleri sembolik
mantık diline çevirmekle sağlanır. yani "doğru" ve
"yanlış" değerleri ile çözümlenir. böylece incelenen
metnin genel-geçerli olup olmadığı ortaya çıkarılabilir.. bu
yapılırken metindeki önermelerin doğrulanabilirliği
veya yanlışlanabilir
olmasına bakmak yeterlidir. çünkü doğrulanabilir
önerme,”anlamlı” önermedir. anlamlı önermeler bilimsel
önermelerdir.
Reichenbach’a
göre
dedüktif(tümdengelimssel) önermelerde sonuç, öncüllerde
saklıdır yani sonuç zorunludur. Fakat endüktif(tümevarımsal)
önermelerde sonuç, öncülde saklı değildir yani sonuç zorunlu
değildir. İndüksiyon öndeyisel bilginin aracıdır.
carnap’a
göre; bilimselliğin
ölçütü doğrulamadır ve iki türlü doğrulama yapılabilir;
1-doğrudan
doğrulama: doğrulama için kanıtlama gerekmeyen önermelerdir
2-dolaylı
doğrulama:doğrulama için kanıtlama gereken önermelerdir
carnap’a
göre doğrulanamayan önermeler metafizik önermelerdir. Çünkü
kanıtlanamazlar..
2-Etkinlik
Olarak Bilim:
Temsilcileri
Thomas Kuhn
Ve Stephan Toulmin’
Dir bu yaklaşıma
göre bilim bir süreçtir. bilim bir kültür ortamında
oluştuğundan bilimi, anlamak için bilim adamları topluluğunun
yaşayış biçimlerine, inançlarına, kültürlerine bakmak
gerekir. t.kuhn bilimi anlamaya yönelik çalışmasında
“paradigma”
kavramını kullanır.
paradigma:
belli bir bilimsel yaklaşımın,doğayı ya da toplumu sorgulamak ve
onlarda bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya
da üstü kapalı tüm inançlar, kurallar,değerler,kavramsal ve
deneysel araçlardır..paradigma
aynı zamanda bilim adamları için dünyaya bakılan bir standartlar
ve ölçüler yumağı olduğu gibi,gerçekliğin belirli kurallara
göre algılanmasını kavranmasını ve genelleştirilmesini
sağlayan bir şablondur.
Klasik görüş açısından bilim
1-bilim
yeryüzündeki nesneleri araştırma etkinliğidir.2-bütün bilimler
temelde birleştiklerinden birbirleriyle bağlantılıdır.3-bilim
(yanlış bilgilerin ayıklandığı) birikimsel bir süreç
izler.4-bilimin yardımıyla daha önce bilinenler
kesinleştirilir,bilinmeyenler bilinir duruma getirilir.
Klasik görüşe göre bilimi niteleyen özellikler
1-bilim
olgusaldır 2-bilim mantıksaldır 3-bilim genelleyicidir 4-bilim
nesnel(objektiftir) 5- eleştiricidir.
Bilimsel yöntem
bilimsel
yöntem olguları açıklama amacıyla izlenen sistemli bilgi edinme
yoludur.
gözlem:
konu ile ilgili olgular gözlenir bilgiler toplanır.
hipotez
(varsayım) :
denenceler yani varsayımlar oluşturulur.
deney:denenceler,
varsayımlar hipotezler denenir.
teori(kuram):
doğrulanan ve kabul
edilen hipotezler teori olur.
yasa:
birçok kez
kanıtlanan ve yanlışlaşmayan teoriler yasalaşır.
Bilimsel açıklama-öndeyinin özellikleri
öndeyi
olgular arası ilişkilerden ve ya bu ilişkileri ifade eden
genellemelerden yararlanılarak henüz olmamış bir olguyu önceden
kestirmedir..örn:newton
fiziğindeki yasalardan yararlanılarak gelecekteki ay ve güneş
tutulmalarını önceden bilmek gibi.
bir
teori ve ya hipotezden çıkarılan her mantıksal sonuç bir
öndeyidir.
Öndeyi
hipotezden çıkarılan ve denenmemiş bilgidir.
Açıklma:
bir olguyu izah etme oluş nedenini ortaya koyma işidir.
her
açıklamada önceden bir öndeyinin olmasına karşılık; öndeyi
niteliğindeki her çıkarımın bir açıklama sağlayacağı iddia
edilemez.
Klasik görüşe yapılan eleştiriler
1-bilime
gereğinden çok değer verilmiştir
2-klasik
görüşün; bilinmeyen şeylerin nedenini bilimin gelişmemiş
olmasına bağlamaları doğru değildir.çünkü evren sonsuz ve
sınırsızdır ve bilmeye konu olacak olanların tümünü bilim
açıklayamaz.
3-tüm
bilimlerin bir tek bilime indirgenmesi mümkün değildir.
4-klasik
görüşün sandığı gibi bilim; birikimsel bir süreç
izlemez.bilim evrimsel değil devrimseldir..
5-bilimi
oluşturan bilim adamları kültürlerinden bağımsız ele alınamaz.
6-gelecekte
tüm sorunların çözüleceği bir ütopyadır.
Yorumlar
Yorum Gönder