1.Arka plan. Kant (1724-1804) fiziksel olmasa da entelektüel olarak hareketli geçen hayatının
tümünü Königsberg'de geçirdi. Đlk eserleri fizik felsefesi ve astronomi üzerineydi (1755'te
gökler teorisi üzerine yaptığı bir çalışmada 1881'de Herschel tarafından keşfedilen Uranüs'ü
tahmin etmiştir). Üniversite hocası olarak kıt kanaat bir hayat sürdü ve 1770 yılında Mantık
ve Metafizik Kürsüsü'ne atanana kadar düzenli bir akademik maaşı olmadı. En iyi bilinen
eseri devrimsel nitelikteki Saf Aklın Eleştirisi'dir (1781), yine etik üzerine yazdığı Ahlakın
Metafizik Temelleri eseri felsefe klasiği düzeyindedir.
2. Đyi niyet
Dünyada ve dünyanın ötesinde iyi niyet dışında sınırsız olarak iyi
olabilecek bir şey düşünmek imkansızdır (4:393).
Đyi niyet, sonuçlarından ve yanında eşlik edenlerden bağımsız olarak, kendi içinde iyidir. Bu,
ister karakter nitelikleri ister Tanrı vergisi yetenekler gibi koşullu iyiliklerin hiçbiri için doğru
değildir; bu biçim iyilikler sonuçları ve neye eşlik ettiklerine bağlı olarak bazen iyi olmaktan
çıkarlar. Sükunet ve kendini kontrol iyi niyet için faydalı olabileceği gibi aynı zamanda bir
hainin “tiksindirici” sükunetinde olduğu gibi kötü niyete de alet edilebilirler (4:393). Aynı
biçimde mutluluk da iyi niyete eşlik ettiğinde, iyi niyeti engellemeyip (mesela kibri öne
çıkarıp) ona yardım ettiğinde ve hak edildiğinde iyidir. Sadece ve sadece iyi niyet koşulsuz bir
iyiliktir ve diğer şeylerin iyi olmasının koşuludur.
3.Görev duygusu. Kendi içinde iyi olan bir niyet kavramı, `kimi öznel engellemeler` (yarışan
eğilimler) altındaki iyi niyete haiz bir görev kavramı etrafında açıklanmalıdır. Görevden
kaynaklanan eylemler nelerdir? Bunlar sadece görev ile uyumlu olanlar değil ama doğrudan
ya da dolaylı eğilimlerden kaynaklananlar olmalıdır. Görev ile uyumlu yapılan eylemlere
örnek olarak dürüstlüğe dikkat edilerek yapılan esnaflık veya anlayışlı bir yardımseverlik
verilebilir. Görevden hareketle gerçekleştirilen eylemlere örnekler ise keder dolu olunmasına
ve hayattan zevk alınmamasına rağmen intihar etmemek ya da mesafeli bir yardımseverlik
örnek olabilir. Schiller, Kant'la şöyle eğlenmiştir:
Vicdani Şüphe
Arkadaşlarıma faydam dokunsun istiyorum ama korkarım bu bir eğilim
Ve sıklıkla aklıma takılıyor galiba ben erdemli değilim.
Karar
Bundan başka yolu yok! Çabalamalısın hor görmeye
Bunu gönülsüzce yap ki aykırı olmaya göreve.
(Schiller, Xenien, `Felsefeciler', Wood'da alıntılanmış, Kant's Ethical Thought, 364)
4.Görev ve kategorik buyruk. Kant kategorik ve hipotetik buyruk arasında bir ayrım çizer.
Kategorik buyruğun bağlayıcılığı herhangi bir amaç veya niyetten bağımsızdır. Hipotetik
buyruk ise `eğer A'yı istiyorsan, B'yi yap` biçimindedir. Kant'ın kategorik buyruğu herhangi
bir `eğer`i içermez; mutlaktır (özel koşullar için istisnası yoktur); evrenseldir (her akıllı fail
söz konusu koşullar altında aynısını yapmalıdır); kaynağı sadece akıldadır (kaynak, ne arzular
hakkındaki gözlemlenebilir olgularda ne de insanın sosyal doğasındadır), deneyimden
bağımsız a priori olarak bilinebilir.
5.Evrensel Kanun Formülü
Maksimimin aynı zamanda evrensel bir yasa olmasını isteyebileceğim
şekilden başka türlü hiç davranmamalıyım. … Mesela şu soruyu ele
alalım: zorda kaldığım zaman tutmayacağımı bile bile söz veremez
miyim? Burada sorunun gelebileceği iki anlamı peşinen ayırıyorum –
tutulmayacak bir söz vermek ihtiyatlı mıdır haklı mıdır? Şüphe yok ki
çoğunlukla ilk şık gerçekleşir. Đhtiyatlı olmanın, benim mevcut durumun
utancından kurtulmama yeterli olmayacağını tabii ki görüyorum: Bu
yalan neticede şu anda kaçmakta olduğumdan daha büyük bir zorluk
yaratmayacak mı diye düşünmek zorundayım. Ödev gerektirdiği için
doğruyu söylemek, istenmeyen sonuçlardan kaçınmak için böyle
davranmaktan tümüyle farklıdır... `Sahte bir söz vermek görevle
bağdaşır mı?` sorusunu en kısa yoldan ve hatasız şekilde nasıl
çözeceğimi bulabilmek için kendime şu soruyu sormalıyım
`Düsturumun (bir güçlükten sahte sözle sıyrılmak düsturu) bir evrensel
kanun (hem ben hem de diğerleri için geçerli) olmasına hakikaten razı
olacak mıyım? Eğer herhangi başka biçimde içinde bulundukları
zorluktan kaçınamadıklarında herkesin sahte bir söz verebileceğini
hakikaten söyleyebiliyor muyum?` Bu durumda yalan söylemek
isteyebileceğimi ama yalan söylemenin herhangi bir şekilde evrensel
kanun olmasını istemeyeceğimi anlarım çünkü böyle bir kanunun
varlığında söz diye bir şey olmazdı; beyanıma inanmayacak yahut acele
ile inanır olup da bana aynı şekilde karşılık verecek birilerine gelecek
için vaatte bulunmak beyhude olacaktır ve netice olarak benim
düsturum bir evrensel kanun kılındığı gibi, kendini feshetmeye mecbur
olacaktır. (Immanuel Kant, Groundwork of the Metaphysics of Morals,
ter. Paton, Bölüm. I 402, aynı zamanda 421’e bakın)
Kant'ın dört örneklemesi; intihar, yalan söz, kabiliyeti boşa harcamak, başkalarına yardım
etmeyi reddetmek (422-3). Bu örneklerin ilk ikisi kavramsallaştırmada çelişki (kendini
öldürmeye ve yalan söylemeye dair evrensel bir kanun olamaz) içerirken diğer ikisi istençte
(eğer kabiliyeti boşa harcamaya ya da yardım etmemeye dair evrensel bir kanun olsaydı bile,
bu istenemezdi) çelişki içerir.
6.Đnsanlık Kuralı
Đnsanın ve genel olarak her akıllı varlığın kendi içinde amaçsallığı
vardır, şu veya bu istencin kullanımı için bir araç değildir. Eylemleri
ister kendine dair olsun ister diğer akıllı varlıklara dair olsun, her
seferinde amaçsallık çerçevesinde görülmelidir... Varoluşları bizim
istencimize değil ama doğaya bağlı olan varlıklar, eğer akıllı varlıklar
değillerse sadece göreli olarak araçsal değere haizdirler ve bu nedenle
şeyler olarak adlandırılmışlardır. Diğer taraftan akıllı varlıklar şahıslar
olarak adlandırılırlar çünkü doğaları gereği kendiliklerinde amaçsallığı
barındırırlar; diğer bir deyişle sadece araç olarak kullanılmamalıdırlar...
Pratik buyruk şöyledir: Öyle biçimde hareket et ki, insanlığa, ister kendi
adına ister diğer insanlar adına olsun, sadece bir araç olarak değil aynı
zamanda bir amaç olarak yaklaşmış olasın. (Immanuel Kant,
Groundwork, 428)
Kant burada da aynı örnekleri kullanır: intihar, kişinin kendi nezdinde insanlığa bir amaç
olarak davranmamasıdır; yalan söz kişiyi paylaşamayacağı bir amaç uğruna araç olarak
kullanmaktır, kabiliyetlerini geliştirmemek veya yardımsever olmamak insanlığı
araçsallaştırmamakla birlikte insanlığı bir amaç olarak yüceltmez.
7. Evrensel Kanun Kuralı ile Đnsanlık Kuralı Đlişkisi. Evrensel Kanun Kuralı bize yaptığımızın
diğer insanların da yapmasını isteyeceğimiz şey olmasını, Đnsanlık Kuralı ise diğer insanlara
amaç olarak yaklaşmamızı söyler. Aralarındaki bağlantı, her birimizin serbestçe tartıp
biçebilen şahıslar olarak birer amaç olmamızdan ileri gelir. Bir şahsa sadece araçsal olarak
yaklaşmak (Đnsanlık Kuralı'na karşı olarak), o şahsın serbest akli yargı gücü kapasitesini
yıkmaktır. Ne var ki bunu istemek kendim için de yıkımı istemektir (Evrensel Kanun Kuralı
uygulanırsa) ki böyle bir şeyi isteyemem. (Piers Benn, Ethics, 96)
Olay Çalışması: Kant ve Maria von Herbert
Mektuplar 1791-1794
1. Kant’a, Maria von Herbert’ten, Ağustos 1791
Yüce Kant,
Bir inananın Tanrısına seslendiği gibi, ben de ölüme hazırlanmama yardım etmeniz için,
teselli için ya da tavsiye için size sesleniyorum. Yazılarınız, ölümden sonra hayatın olduğunu
kanıtlıyor. Ama ben bu hayatta hiçbir şey bulamadım, kaybettiğimin yerini alabilecek hiçbir
şey bulamadım çünkü ben bütün değerli şeyleri kendisinde barındıran birisini sevdim, bundan
dolayı sadece onun için yaşadım, onun dışındaki her şey saçma, ucuz süs eşyasıydı. Benim
kişiliğimle ilgili olumsuz bir şey olmamasına, hayatımda saklamamı gerektiren bir kusur
olmamasına rağmen, uzun zaman önce söylenmiş bir yalanı ona söyleyerek onu rencide ettim.
Yalan yeterince sertti ve onun aşkı yok oldu. Saygıdeğer kişiliğinden ötürü arkadaşlığını
esirgemiyor. Ama o içten duygu, bir zamanlar kendiliğinden gelen, bizi birbirimize
yaklaştıran, artık orada değil –kalbim binlerce parçaya ayrılıyor! Eğer sizin yazılarınızı bu
kadar okumasaydım, kesinlikle hayatıma son verirdim. Ama sizin teorinizden çıkardığım
sonuç beni durduruyor –acı çektiğim için hayatımı sonlandırmam yanlış, hâlbuki kendi
varlığım için yaşamam gerekiyor. Şimdi kendinizi benim yerime koyun ve bana kızın ya da
bana teselli verin. Ahlakın Metafiziğini ve Koşulsuz Buyruk’u okudum ama hiç yardımı
olmadı. Aklım ona ihtiyacım olduğu anda beni terkediyor. Yalvarıyorum cevap verin –yoksa
kendi buyruğunuza uygun hareket etmemiş olacaksınız.
Adresim Maria Herbert of Klagenfurt, Carinthia, Beyaz Kurşun Fabrikası aracılığıyla
veya Reinhold aracılığıyla göndermelisiniz belki de, çünkü posta çok daha güvenilir.
2. Maria von Herbert’e, Đlkbahar 1792 (Kant’ın ilk taslağı)
Derinden hissedilen mektubun, erdem ve dürüstlük için yaratılmış olması gereken bir kalpten
geliyor, çünkü o özelliklere yönelime oldukça açık. Sizin de istediğiniz gibi kendimi sizin
yerinize koymalıyım ve sizin için ahlaki bir yatıştırıcı önermeliyim. Đlişkiniz evlilik ilişkisi
miydi yoksa arkadaşlık mı bilemiyorum ama bu bir şeyi değiştirmez. Çünkü aşk, ister eş için
isterse arkadaş için olsun, karşılıklı saygıyı gerektirir ki karşılıklı saygı yoksa bu ilişki sonlu,
tensel bir yanılgıdan başka bir şey değildir.
Böyle bir aşk kendisini tamamıyla anlatmak ister ve karşısındakinden, şüpheli bir
suskunlukla zayıflatılmamış, benzer bir kalbi paylaşımı bekler. Arkadaşlığın ülküsü bunu
gerektirir. Ama bu dürüstlüğü engelleyen bir şey var bizde, bu karşılıklı kalpten taşanları
engelleyen bariyerler ki bir insan ne kadar yakın olursa olsun, bu bariyerler bir kısım
düşünceleri insanın kendi içinde hapsetmesine neden olur. Eski bilgeler bu gizli
güvensizlikten şu şekilde şikâyet etmişlerdir –“Değerli arkadaşlarım, arkadaş diye bir şey
yoktur!”
Đnsanlardan dürüstlük bekleyemeyiz çünkü herkes bir insanın kendisini anlatması
sonucu diğerlerinin onu küçük göreceğinden korkar. Fakat bu dürüstlük yoksunluğu, bu
suskunluk yine de sahtekârlıktan çok farklıdır. Dürüst ve suskun bir adamın söylediği
doğrudur fakat söylediği, gerçeğin hepsi değildir. Sahtekâr birisinin söylediği ise yanlış
olduğunu bildiği şeydir. Böyle bir iddiaya, erdem teorisinde, yalan denir. Zararsız olabilir ama
bu tarife göre masum değildir. Đnsanın kendisine olan yükümlülüğüne karşı ciddi bir ihlaldir;
yalan kendi kişiliğimizde insanlığın saygınlığını yıkar ve düşüncemizin temellerine saldırır.
Gördüğünüz gibi, siz dalkavuk olmayan bir hekimden tavsiye istediniz. Ben sizin sevdiğiniz
ve şu anki adam için, size karşı olan sevgisinde tereddüde düşen kişiyi haklı çıkaran
argümanlarla konuşuyorum.
Kendinize, itiraf etmenin basiretsizliği yüzünden mi yoksa yalana içkin olan
ahlaksızlıktan ötürü mü kızgın olduğunuzu sorun. Eğer birincisi ise o zaman üzerinize düşeni
yaptığınız için pişmansınız. Ve neden? Çünkü arkadaşınızın size karşı olan güvenini
kaybetmenizle sonuçlandı. Bu pişmanlık ahlaki olan hiçbir şeyle gerekçelendirilmiyor çünkü
bu pişmanlık eyleminizin kendisinin farkındalığıyla değil fakat sonucun farkındalığıyla ortaya
çıktı. Ama eğer kızgınlığınız eyleminizin ahlaki yargısından kaynaklanıyorsa size bunu
aklınızdan çıkarmanızı tavsiye edecek olan zavallı bir ahlak doktoru olacaktır.
Tavrınızdaki değişiklik sevdiğinize kendisini gösterdiğinde sadece zaman azar azar
onun haklı kızgınlığının izlerini silecektir ve onun soğukluğunu daha sağlam temelli bir aşka
dönüştürecektir. Eğer bu gerçekleşmezse demek ki önceki sevgisinin sıcaklığı ahlaki
olmaktan çok fizikseldi ve her halükarda yok olacaktı –hayatta sürekli karşılaştığımız bir
şanssızlık ve karşılaştığımızda soğukkanlı olmalıyız. Çünkü hayat diğer insanlardan elde
ettiğimiz eğlenceden oluştuğu müddetçe, değeri büyük çapta abartılmıştır.
Bundan sonra, sevgili dostum, bir vaazın geleneksel bölümlerini bulacaksın: eğitim,
ceza ve huzur. Kendini ilk ikisine ada; etkilerini gösterdikleri zaman, huzur kendiliğinden
gelecektir.
3. Kant’a, Maria von Herbert’ten, Ocak 1793
Sevgili ve Saygıdeğer Efendim,
Nezaketiniz ve insan kalbini kusursuz anlayışınız, ruhumun daha ileri gelişimini size
çekinmeden anlatma noktasında bana cesaret verdi. Yalan bir kusura bahane değildi fakat o
zamanlar var olan arkadaşlığımıza (hala aşkla örtülü) duyduğum saygıdan ötürü sakladığım
bir günahtı. Bir çatışma vardı; arkadaşlığın gerektirdiği dürüstlüğün farkındaydım ve aynı
zamanda aşırı derecede yaralayıcı sonuçları da görebiliyordum. En sonunda gücümü topladım
ve gerçeği arkadaşıma açıkladım ama çok geçti –ve ona anlattığım zaman, kalbimdeki taş
gitmişti ama karşılığında onun aşkı da silinip gitmişti. Tıpkı sizin de mektubunuzda dediğiniz
gibi arkadaşım gittikçe soğuklaşmıştı. Ama ondan sonra bana karşı değişti ve bana en yakın
arkadaşlığı teklif etti. Ben yeterince memnunum onun adına –ama ben yeterince hoşnut
değilim, çünkü bu sadece eğlence, herhangi bir amacı yok.
Bakışım yeterince açık şimdi. Đçimde ve çevremde çok büyük bir boşluğun
büyüdüğünü hissediyorum –kendimi neredeyse fazladan, gereksiz buluyorum. Hiçbir şey
ilgimi çekmiyor. Hayatı çekilmez hale getiren bir bıkkınlıkla acı çekiyorum. Bunu söylediğim
için kendini beğenmiş birisi olarak düşünmeyin beni ama ahlakın talepleri benim için çok
kolay. Onların emrettiklerinin iki katını can atarak yapabilirim. Ahlaki taleplerin saygınlığı
sadece günahın çekiciliğinden kaynaklanıyor ve ben günaha çok fazla çaba sarf etmeden karşı
koyabiliyorum.
Şu düşünceyle kendimi rahatlatıyorum; ahlakın pratiği bedensel zevklerle oldukça
ilintili olduğu için, sadece bu dünya için önemlidir. Umuyorum ki ölümden sonraki hayat
ahlakın bu birkaç tane, kolay talepleriyle yönetilen bir başka boş ve bitkisel hayat olmasın.
Hayata karşı sahip olduğum kötü ruh halinden dolayı deneyim bana herkesin hayatının çok
erken sonlandığını düşündüğünü ve herkesin yaşadığı için çok mutlu olduğunu göstererek
beni almak istiyor. Kurala karşı istisna olmamak için normal olmayışımın soğuk nedenini size
anlatabilirim, şöyle ki size ilk yazdığım zamandan beri devam eden kronik zayıf sağlığım.
Artık doğa bilimleri ya da sanat çalışmıyorum, çünkü onları ilerletebilecek kadar zeki
olduğumu hissetmiyorum ve kendim içinse onları bilmeme gerek yok. Koşulsuz buyruk ve
aşkın bilinçle ilgili olmayan tüm şeylere karşı ilgisizim –gerçi onlarla da işim bitti artık.
Belki artık neden sadece bir şey istediğimi, ne daha iyi ne de daha kötü olmayacağına
ikna olduğum bu hayatı, bu anlamsız hayatı kısaltmak istediğimi anlamışsınızdır. Eğer benim
genç olduğumu ve her günün beni daha fazla ölüme yaklaştırdığı için bir anlam ifade ettiğini
düşünüyorsanız, bu sorumu çok yakından inceleyerek ne kadar büyük bir hayırsever
olduğunuza kanaat getirebilirsiniz. Diğer bütün meselelerde çok kati konuşsa da, burada
benim ahlak anlayışım sessizliğe büründüğü için size soruyorum. Eğer aradığım cevabı
veremiyorsanız, katlanamadığım boşluğu ruhumdan atmak için yalvarıyorum başka bir şey
önerin. O zaman belki doğanın işe yarayan bir parçası olabilirim ve sağlığım izin verirse
birkaç yıl içinde Königsberg’e yolculuğa çıkabilirim. Sizi ziyaret etmek için önceden izin
istiyorum. O zaman bana kendi hikâyenizi anlatmalısınız çünkü felsefenizin sizi nereye
yönlendirdiğini bilmek isterim –evlenmek için ya da kalbinizi birisine açmanızın ya da size
benzeyen çocuklarınızın olması için çekilen sıkıntıların size katlanmaya değmeyen şeyler gibi
gelip gelmediğini. Bende Bause tarafından yapılmış kabartmanız var, Leipzig’den. Derin bir
sakinlik görüyorum burada ve ahlaki derinlik –ama kurnazlık halini görmüyorum ki Aklın
Kritiği buna kanıttır. Ve doğrudan yüzünüzü görememek beni rahatsız ediyor.
Eğer çok rahatsız edici değilse lütfen isteğimi yerine getirin. Ve size hatırlatmalıyım:
eğer bu büyük iyiliği bana yaparsanız ve cevaplama zahmetine katlanırsanız, lütfen özel
ayrıntılara odaklanın, anlıyor olduğum ve arkadaşımın yanında kitaplarınıza çalıştığım zaman
anladığım genel noktalara değil. Eminim kendisini severdiniz. Arkadaşım dürüst, iyi yürekli
ve zekidir –bunun yanında bu dünyaya ayak uyduracak kadar şanslıdır.
En derinden saygı ve doğrularla, Maria Herbert
4. Kant’a, J.B. Erhard’dan, Ocak 17, 1793
Genç Hanımefendi Herbert hakkında çok az şey söyleyebilirim. Romantik aşkın resifinde
alabora oldu. Đdeal aşkı yaşamak için, kendisini güvenini boşa çıkaran bir adama verdi. Ve
ondan sonra, bir başkasıyla böylesi bir aşkı yaşamak için, yeni aşkına bir önceki aşkından
bahsetti. Bu onun mektubunun anahtarıdır. Eğer arkadaşım Herbert biraz daha hassas olsaydı,
hala kurtarılabileceğini düşünürdüm.
Saygılarımla, Erhard
5. Kant’tan, Elisabeth Motherby’a, Şubat 11, 1793
Sevgili matmazel, size teslim etme şerefine eriştiğim mektupları1
, aldığım tarihlere göre
listeledim. Kendinden geçmiş küçük hanım onları tarihlemeyi düşünmedi. Üçüncü mektup,
bir başka kaynaktan, hanımefendinin garip zihni düzensizliği hakkında bir açıklama sağlıyor.
Bir takım ifadeler, okumuş olduğu yazılarıma atıfta bulunuyor ve tercümansız anlaşılmaları
zor. Yetiştirilme konusunda çok şanslı olduğunuz için bu mektupları size bir uyarı olarak
tavsiye etmeye, sizi yüceltilmiş fantezilerin avareliğine karşı korumağa ihtiyaç
hissetmiyorum. Fakat mektuplar güzel talihinin farkına daha iyi varmanızı sağlayabilirler.
Ben, en yüce saygımla, şerefli hanımefendimin en sadık hizmetçisi, I. Kant.
1
Yukarıdaki 1, 3 ve 4. Mektuplar. Elisabeth Motherby Kant’ın arkadaşı Königsberg’deki Đngiliz tüccar Robert
Motherby’ın kızıydı.
6. Kant’a, Maria von Herbert’ten [1794’ün başları]
Onurlu ve çok sevilen adam!
Tekrar yazdığım için hakkımda kötü düşünmeyin. Erhard’ı görme zevkine ulaştım, beni
sorduğunuzu ve mektubumu 1773’ün başlarında aldığınızı söyledi. Ben cevap almadım.
Takipçilerinizin hayatlarına biraz ilgili olduğunuzu varsayıyorum, o yüzden
kaydettiğim ilerlemeleri sizin için bir araya getirmeye çalışacağım. Uzun zaman önce
hayattan tiksiniyordum ancak ruhum dinginleşti. Bir nevi anormal gözüken, beni içten içe
yiyen, kendi yok oluşumun peşindeki şehvetli arzuyu, o ölüm arzusunu anlamaya çalıştım. En
sonunda anladım ki her insan için ölüm en makbul olan şey –egoist bakış açısına göre.
Yalnızca sıkı bir şekilde arkadaşlarımıza tutunarak, ahlaka tutunarak yaşamı seçebiliriz ve
onu bütün koşullarda korumak isteriz. Zamanını çalmadığıma emin olsaydım size çok daha
fazla şey anlatmak isterdim. Sizi ziyaret etmeyi hala düşünüyorum. Bu arada, sizi daima sıcak
duygular eşliğinde hatırlıyorum.
Bütün içten ve kalbi duygularımla, Maria Herbert.
[Rae Langton tarafından Immanuel Kant’tan kısaltılarak çevirilmiştir, Philosophical
Correspondence 1759-1799, çev. ve ed. Arnulf. Zweig (University of Chiago Press, 1976);
Kants gesammelte Schriften, Ak. XI, Walter de Gruyter 1922. Ayrıca Immanuel Kant:
Correspondence, çev. ve ed. A. Zweig, Kant’ın çalışmalarının Cambridge baskısı, eds. Guyer
ve Wood (Cambridge University Press, 1999)]
Ders 20. Kant ve Aristoteles Karşılaştırması
(1) Kant ve Aristoteles: Eylemlere karşı karakter
Koşulsuz Buyruk (Evrensel Kanun Formülündeki) eylemlerin ahlaki doğruluğu için bir test
gibi gözüküyor ki bu da eylemlerin Kant için sahnenin merkezinde olduğunu ve onların
doğruluğunun bir prensibe tatbik edilmesiyle keşfedileceğini gösteriyor. Aristoteles böyle bir
test önermiyor ve onun ilgisi, iyi arkadaşlığın erdemleri, estetik takdir, dürüstlük ve geri
kalanlar da dâhil olmak üzere, karaktere yöneliktir. Eylemin doğru olup olmadığı hakkında bir
test olduğu zaman, ‘erdemli bir insan bunu yapar mı?’yı sorarak cevabımızı alırız.
(2) Kant ve Aristoteles: eylemlere karşı duygular
[Erdem] hisler ve eylemlerle ilgilidir ve bunlar aşırılığa, noksanlığa ve orta yollara açıktır. Mesela
korkmuş olabiliriz ya da kendimize güveniyor ya da şehvetli ya da kızmış ya da merhamet gösteriyor
olabiliriz… ancak doğru zamanda, doğru şeyler hakkında, doğru kişilere, doğru bir amaç için ve doğru bir
şekilde [bu duygulara sahip olmak] orta yol ve en iyi durumdur, ve bu erdeme uygundur. Benzer şekilde,
eylemler de aşırılığa, noksanlığa ve orta yollara açıktır. (Nichomachean Ethics 1106b)
Erdemli kişilerin duyguları yerinde olmalıdır ve eylemleri ile uyumlu olmalıdır. Kant için,
belirli duygulara sahip olmak erdemin bir parçası ya da doğru eylemin bir parçası değildir:
Onun duygulara ya da hislere olan ilgisi onların doğru eylemi engelleyici kapasiteye sahip
olmasıyla alakalıdır ve Kant duyguların ödevlerle çatışacağını varsaymaya eğimlidir. Birinin
eylemi, örneğin sempatik duygular olmasa ve insanlardan nefret etse dahi ahlaki bir değere
sahiptir.
(3) Kant ve Aristoteles: ödev-bağlı (‘deontik’) dil’e karşı erdem-bağlı (‘aretaic’)
Aristotelesçi erdem teorisyenleri, ‘gerekli’, ‘doğru’, ‘yanlış’, ‘yükümlülük’, ‘hoş görülebilir’,
‘yasaklanmış’, (bazen ‘deontik’ terimler olarak da tanımlanıyor) gibi terimleri kullanmak
yerine genellikle ‘iyi’, ‘kötü’, ‘erdemli’, ‘kötü niyetli’, ‘cesaretli’, ‘dürüst’ (bazen ‘aretaic’
terimler olarak da tanımlanıyor) gibi kelimeleri kullanmak istiyorlar. Đlk kategoridekiler,
onlara göre, ahlaka yanlış bir biçim veriyor: bir eylemi gerçekleştirmek ödev olarak veriliyor
–bir insanın karakterini ya da tavırlarını geliştirmek ya da dünyadaki daha dikkat çekici
özellikleri algılama kapasitesini geliştirmek için değil. ‘Ödevi yerine getirme’ ahlakının sığ,
katı ve yavan olduğunu söylüyorlar. Bir Kantçı, bunun erdem fikrinde de var olduğunu
söyleyebilir: tıpkı ödevin yaptığı gibi erdem de kişi üzerinde bir iddiada bulunur.
(4) Kant ve Aristoteles: ödev motifiyle eylemde bulunmağa karşı (erdemli) arzu ile eylemde
bulunma
Aristoteles için erdemli insan ödev motifiyle eylemde bulunmaz: kişi erdemli şeyi istediği için
yapar. Kant ise insanları sevmeyen, sempati duymayan birisini ödev duygusuyla eylemde
bulunduğu için över (Groundwork 398): bir eylemin sadece ödev anlayışı ile gerçekleştirildiği
zaman ahlaki olarak değerli (ya da ahlaki olarak en değerli) olduğunu söylüyor. Bir Kantçı
bunu, yalnızca teşvik edici olan ödev söyleminin, gerçekten, ödevin yeterli olması gerektiği
anlamına geldiğini söyleyerek savunabilir: sempatik isteklerin olmasa bile, yine de doğru
olanı yapabilirsin. Karşı-cevap bir Kantçının ‘aynı düşünceye çok fazla’ sahip olduğunu
söylemek olacaktır: sempatik duygular eşliğinde gerçekleştirilen doğru ya da erdemli
eylemlerde bile, ödev motifi erdem motifinin önüne geçer.
(5) Kant ve Aristoteles: Mutluluk ve hayatın anlamı
Aristoteles iyi hayat anlayışına sahiptir; insanoğlu için tatmin edici hayat. Erdemli hayat aynı
zamanda mutlu hayattır. Erdemli hayat birisinin kendi işlevini en iyi şekilde yerine getirdiği
hayattır: anlam ve amacı olan bir hayat. Kant için ise, birisinin kendi mutluluğunu
yakalaması, ne ahlaki hayatın herhangi bir parçasını oluşturmakta ne de görünüşte, birisinin
işlevini yerine getirmesi için amaç ya da anlam bulmak, ahlaki hayatın bir parçasıdır
(kendisinin yeteneklerinizi geliştirin ve diğerlerinin mutluluğunu arayın demesine rağmen).
Kant ve Maria Herbert’in hikâyesiyle alakalı bu konular üzerine bazı sorular:
(i) Maria’nın eylemleri doğru olmasına rağmen karakteri erdemli mi?
(ii) Onun duyguları, ya da duygusuzlukları ahlaki bir öneme sahip mi?
(iii) Deontik dil O’nun problemini yakalayabilir mi?
(iv) Onun istekleri, ya da isteksizlikleri, ahlaki bir öneme sahip mi?
(v) Anlam ve amaç eksikliği olmasına rağmen, O’nun sorumluluk sahibi bir hayatı olabilir
mi?
Yorumlar
Yorum Gönder