GİRİŞ
Zihin felsefesi,
şuurla ilgili konular, fiziksel ölümden sonraki hayat, iradenin
özgürlüğü, zihinsel hastalıklar, zihnin davranışta rolü,
duygular (kızgın olmak, aşık ya da mutlu olmak nedir?) ve bunlar
gibi birçok çözülmez sorunla ilgilenen bir daldır.
Zihin kavramı ile
ilgili temel sorunlar özellikle zihin-beden sorunu ile başka
zihinler sorunudur. Bu ikisi zihin felsefesinin en temel problemleri
olarak görülmektedir. Hatta Searle’e göre son elli yıldır,
zihin felsefesinin temel tartışma konusu zihin-beden sorunudur.
Öyle ki, filozoflar çoğu zaman başka şeylerden bahsediyor gibi
görünürler fakat asıl amaçları zihin-beden sorunu hakkında
görüşlerini bildirmektir.1
Bu çalışmada
50’li yıllardan itibaren dil felsefesi alanında, 80’li
yıllardan itibaren de zihin felsefesi alanında geniş ve derin
etkileri olan eserler veren çağdaş düşünür John Searle ile
birlikte, modern felsefenin kurucusu kabul edilen René Descartes, On
yedinci yüzyıl filozofları olan Leibniz ve Spinoza’nın
zihin-beden problemi hakkındaki görüşlerine yer verilmiştir.
ZİHİN-BEDEN
PROBLEMİ
İnsan hakkında
söylenebilecek önermeler ikiye ayrılmaktadır. Birincisi bedensel
durum ve özellikleri ile ilgili olan önermelerdir. İkincisi ise
duygu, düşünce, anı, istekleri ve karakter özellikleriyle ilgili
olan önermelerdir. Yani bedensel ve zihinsel özellikleri içeren
önermelerdir.
Zihin-beden
problemi, zihin ve bedenin nasıl bir etkileşim içinde olduğunun
sorgulanmasıdır. Bu konuda şu soru sorulmaktadır: ‘Zihin,
bedenin bir parçası olan beyin ile aynı şey midir yoksa bedenden
farklı bir şey midir?’2
Zihin ve beden etkileşimi hakkında konu ile ilgilenen herkesin
kendine has bir açıklaması vardır. Getirilen yaklaşımlar
materyalizm ve düalizm olmak üzere iki farklı genel başlıkta
karşımıza çıkmaktadır.
DÜALİZM
Düalizm (ikicilik)
beden ve zihnin birbirinden ayrı şeyler olduklarını kabul eder.
Bu anlayışa göre zihinsel işlevler fiziksel olmayan şeylerden
oluşmalıdır.3
Tüm zihinsel
etkinliklerin kaynağı, beyin gibi maddi bir varlık olmayıp,
bedenle birlikte var olan ama aynı zamanda ondan tamamen bağımsız
olan ve maddi olmayan insani bir öz veya ruhtur.4
Düalizm iki
özellikle ortaya çıkmaktadır:
Bunlardan ilki
Descartes’ın savunucusu olduğu, evrende maddi nesneler ve maddi
olmayan zihinler olmak üzere birbirinden farklı iki varlık türü
olduğunu ileri süren cevherci
(kartezyen) düalizmdir. Kartezyen düalizm ruhun cisimsiz olduğunu
savunmaktadır. Diğeri ise, nesnelerin metafizik açıdan
birbirinden farklı iki tür niteliği olduğu şeklinde bir görüş
benimseyen nitelikçi
düalizmdir.5
DESCARTES
Descartes
felsefesinde bilinç, ruhun özünü ve düşüncenin kendisini
oluşturmaktadır. Aynı zamanda bilinç, var olan her şeyin de ana
kaynağıdır.6
Descartes’ın
düalizminde zihin ve beden iki ayrı töz olarak tanımlanmaktadır.
Beden, biçimi ve boyutları olan bir varlıktır. Zihnin ise ne
biçimi ne de boyutu yoktur. Ona göre zihin ve beden sadece yapı
olarak değil, nicelik olarak da karşıttır.7
Zihni, duyularımızla
algıladığımız dünyadan tamamen bağımsız olarak düşünen
Descartes, bedenin bölünebilir olmasına karşılık zihnin
bölünemezliğinden bahsetmektedir.
“…Tüm özü ya
da doğası düşünmekten başka bir şey olmayan ve varolmak için
herhangi bir yere gereksinimi olmayan, herhangi maddesel bir şeye
bağımlı olmayan bir töz olduğumu anladım. Öyle ki bu ben yani
kendisiyle neysem o olduğum ruh, bedenden tümüyle ayrıdır, hatta
bedenden daha kolay tanınır ve beden olmadığında bile o kendisi
olmaktan çıkmaz.”8
Cevizci’nin
belirttiği üzere, Descartes’ın bu düşüncesi her ne kadar 17.
Yy bilimine uygun düşse de Antikçağ’dan bu zamana kadar temel
alınan, tek töz olan varlığı, madde ve ruh olmak üzere ikiye
ayırması ile felsefe tarihinde bir ilki gerçekleştirerek büyük
bir güçlüğe yol açtığı görülmektedir.
Bu düşüncesine
göre, artık varlık iki ayrı tözden oluşmaktadır. Bu iki tözün
birbirinden bağımsız konumda oldukları söylenmektedir. Bu
çerçevede yer kaplamayan fakat düşünen töz, düşünemeyen ama
yer kaplayan maddi tözü, maddi töz veya beden de, düşünen töz
veya zihni etkileyemez.9
Descartes’ın
böylesine keskin bir ayrımla maddi töz ve zihinsel tözü
birbirinden ayırması, uzaysal özellikler taşımakta olan beden
ile böyle özellikler taşımayan zihnin nasıl birbirlerini
etkileyebildikleri sorusunu ortaya çıkarmıştır.10
Yani nasıl oluyor da birbirinden bağımsız olmalarına rağmen
kafamızın içinde gerçekleşen kararlar, bizim kol ve
bacaklarımızın harekete geçmesine sebep oluyor?
Zihin ve bedenin
birbirlerinden bağımsız tözler olduğunu ileri süren Descartes,
bu soruya onların bu dünyada ayrı olmadıklarını ifade ederek
çözüm bulmaya çalışmıştır. Bu çözüme zihnin özü olan
düşünmeyi ileri sürerek ulaşmıştır.
Zihin, bedende
meydana gelen birtakım uyarılara, uyarılarla tepki verir; beden
ise, ruhun isteklerini hareket olarak gerçekleştirir. O, bu
etkileşimin beynin arkasında bulunan “kozalaksı bez”11
sayesinde olduğunu söylemektedir.12
Descartes’ın
çizdiği keskin sınır, bu konuda birçok farklı görüşü de
beraberinde getirmiştir.
MONİZM
Evreni
tek bir ilkeye dayandırarak açıklamaya çalışan düşünürlerin
benimsediği görüştür. Materyalizm
(tekçilik) olarak da bilinen bu düşünceyi savunanlar, beden ile
zihnin farklı tözlerden yapılmış olduğu görüşünü kabul
etmemektedirler. Zihin denilen şeyin beynin dışında bir şey
olmadığını düşünmektedirler. Bu görüşe göre var olan her
şey tek bir tözden, maddeden yapılmıştır.13
Materyalizm
davranışçılık, fizikselcilik, işlevselcilik, eleyici
maddecilik, güçlü yapay zekâ gibi farklı türlerde karşımıza
çıkmaktadır.
Tüm bu çeşitliliğe
rağmen, hemen hepsi, ‘maddecilik anti zihinselciliğe ve
zihinselcilik de anti maddeciliğe dolaylı olarak delalet eder’
görüşünde birleşmektedirler.14
SPİNOZA
Zihin-beden
konusunda fikir beyan etmiş bir filozof olarak karşımıza çıkmakta
olan Spinoza, Descartes’ın aksine düalist düşünceden
uzaklaşarak, probleme materyalist olmayan monist bir varlık
görüşüyle çözüm bulmaya çalışmıştır. Spinoza’da
zihin, düşüncenin; beden, yayılımın bir modusudur ve bunlar bir
ve aynı gerçeklik olarak, Tanrının öz-niteliklerinin
görüntüleridir.
Spinoza’nın
zihin-beden hakkındaki görüşü nötral monizm
adıyla
bilinmektedir. Nötral monizme göre “maddi” dediğimiz olaylar
ve “zihinsel” diye tanımladığımız olaylar ortak kaynaklıdır.
15
Bu görüş zihin ve
beden arasında her tür gerçek nedenselliği reddettiği gibi,
birinin diğerine üstünlüğüne de izin vermemektedir.
Spinoza’ya göre,
zihnin beden üzerinde nasıl etkide bulunabildiği ya da bedenin
zihin üzerinde nasıl etkili olabildiği onları bir ayrıma
götürmemektedir. Etika’ya
göre, zihindeki bir hareket bedende de zorunlu bir harekettir.16
Spinoza bedendeki
oluşumların zihinde mutlaka bir kavramı, idesi olması gerektiğini
ifade etmektedir. Yani bedende bir fiziksel oluşum ortaya çıktığında
zihinde buna karşılık gelen bir zihinsel oluşum ortaya
çıkacaktır. Zihinle beden arasındaki ilişki bu paralel oluşumlar
biçiminde gerçekleşmektedir. Bu durumda zihin ve bedenin işlemde
bulunduğu yapı bir ve aynı olmaktadır.17
Yani zihin ve beden bu anlamda özdeş şeylerdir, tek bir tözdürler.
LEİBNİZ
Leibniz’in
görüşüne göre ise Tanrı’nın evrenin başlangıcında kurduğu
uyum sistemi sayesinde, birbirinden bağımsız olan zihin ve beden
arasında da uyum olmaktadır. Zihinsel olaylar ile maddesel olaylar
birbirine paralel ilerlemektedir.18
Bir fiziksel olay olan yere düşmüş olmak, zihinsel olay olan acı
duygusundan önce gelmektedir. Fakat bunun sebebi aralarında bir
neden-sonuç ilişkisi olması değildir; zihinsel ve maddesel
olaylar arasında nedensel bağlantılar bulunmamaktadır.
Leibniz zihinsel ve
maddesel olaylar arasındaki birlikteliği ‘önceden kurulmuş
uyum’ düşüncesiyle ifade etmiştir.
“Bu ilkeler, bana
ruhla örgenli bedenin uygunluğunu veya birleşmesini tabii olarak
açıklamak imkânını verdi. Ruh kendi kanunlarına uyuyor, cisim
de kendininkilere; bunlar bütün tözler arasında, öncel düzene
uyarak birbirleriyle karşılaşıyorlar, çünkü bütün tözler
aynı evrenin tasarımlarıdır.”19
Karşılıklı
etkilerden oluşmayan bu uyum, Tanrı tarafından kurulmuştur.
Yani
zihinsel ve maddesel olaylar arasında nedensel bir ilişki değil,
karşılıklı uyum ilişkisi mevcuttur.
JOHN
SEARLE
Searl’ün
zihin-beden problemi hakkındaki görüşleri, Descartes ve
materyalist filozofların görüşlerinden farklılık
göstermektedir.
Searle felsefesinde
bilinç önemli bir yer tutmaktadır. Searl’ün, beyinde oluşan
biyolojik bir süreç olarak ortaya çıkmakta olan ve sindirim,
fotosentez vs. biyolojik özellikler gibi doğal bir düzenin parçası
olarak bahsetmiş olduğu bilinç20,
Descartes’ın düşünme veya zihin diye adlandırdığı şeye
karşılık gelmektedir.
Searle’e göre
bilinçli olmak, uyandığımızda başlayan ve gece uyuyuncaya kadar
gün boyu devam eden veya ölünceye, komaya girinceye kadar süren
duyarlılık veya farkındalık durumlarına karşılık gelmektedir.
Normal uyanıklık durumlarına hiç benzememesine rağmen, rüyalar
da bir tür bilinç biçimidir.21
Uyku, koma ve ölüm anlarında bilinç ortadan kalkmaktadır. Rüyada
ise daha az yoğunlukta da olsa bilinçli bir durum söz konusudur.
Bilincin maddi bir
töz olduğunu kabul eden Searle, buna karşılık kendisini
materyalist olarak görmemektedir. Çünkü o bilinci nöron, sinir
hücreleri gibi beyinle ilgili durumlara indirgemez. Oysa ona göre
materyalistler bilinci, kendisinin ifade ettiği gibi değil de bir
nesne olarak görmektedirler.22
Bilinç bir ve aynı
anda tamamıyla hem maddi hem de indirgenemez şekilde zihinseldir.
Yani bilinci tamamen beynin alt fonksiyonlarına, fiziksel bir şeye
indirgemek de, fizik ötesi bir şey olarak açıklamak da doğru
değildir.
Ona göre ne düalizm
ne de materyalizm doğru olma şansına sahip değildir.
Searle Zihnin
Yeniden Keşfi
adlı kitabında hem düalizmin hem de materyalizmin yanlış
olduğunu ileri sürerken, düalistlerin ‘nesneler ve nitelikler
kaç türlüdür?’ sorusuna ‘iki’ cevabını verirken aynı
soruyu monistlerin ‘bir’ diye cevapladığını, fakat buradaki
asıl hatanın saymaya başlamak olduğunu ileri sürmektedir.23
Düalizm, bilincin
durumunu ve varlığını gizemli bir hale getirirken, zihinsel
alanın maddi dünyayla nasıl ilişki içinde olduğunu
açıklayamamaktadır.24
Bilinci dünyanın bir parçası ve aynı zamanda da biyolojik bir
şey olarak görmeyen düalizmi reddeden Searle, materyalizmin ise
bilincin mevcudiyetini dahi yok saydığını ifade ederek kabul
etmemiştir.
Searle’ün düalizm
ve materyalizmi reddeden görüşlerini, “düalizm problemi
çözülmez kılıyor; materyalizm ise çalışacak görüngünün ve
dolayısı ile problemin varlığını inkâr ediyor”25
şeklinde özetlemek mümkündür.
Duygu durumlarının
da zihinsel olmasını ifade etmesine karşılık, temel kaygısının
bilimsel bilgiyi temellendirmek olduğu bilinen, yani bilincin temel
fonksiyonunun bilme olduğunu belirten Descartes’ın aksine,
Searle’ün görüşüne göre, bilinç deneyimlerimizin tamamı
herhangi bir duygu durumunda gerçekleşmektedir.26
Bilincin kaynağı
konusunda da Searle ve Descartes farklı görüşleri
benimsemektedirler. Descartes için bilincin kaynağı söz konusu
olduğunda ontolojik
ve epistemolojik olmakla birlikte, daha derinlere bakıldığında
teolojik yönlerinin de olduğu görülebilmektedir.27
Descartes’ın bu görüşünü eleştiren Searle ise, kesinliğe
sadece bilimle ulaşılabileceğini savunmaktadır.28
İki farklı tözün
birbirleriyle hiçbir ortak özelliğe sahip olmadıkları halde,
etkileşimlerini bedene ait olan bir bezle sağladıklarını ileri
süren Descartes’ın zihin-beden problemi hakkında ifade etmiş
olduğu bu çözüm önerisi, birçok düşünür gibi Searl’ü de
tatmin etmemektedir. O bu çözümü yetersiz bulmaktadır.29
Searle’e göre
bilinçle beyin arasındaki metafiziksel ilişkilere dair önermeler
şu şekildedir:
- “Bilinç içsel, niteliksel, öznel durum ve süreçlerden oluşur.
- Bir birinci şahıs ontolojisine sahip olduğu için, bilinç sıcaklık, akışkanlık ya da katılık gibi diğer doğal görüngüler için tipik olan tarzda bir üçüncü şahıs ontolojisine indirgenemez.
- Bilinç, her şeyin üstünde, biyolojik bir görüngüdür. Bilinç süreçleri biyolojik süreçlerdir.
- Bilinç süreçlerine beyindeki daha düşük düzeydeki sinirsel süreçler sebep olur.
- Bilinç beynin yapısında gerçekleşen daha üst düzeydeki süreçlerden oluşur.
- Bilince sebep olan ve bilinci gerçekleştiren yapay bir beyin oluşturmamamız için, bildiğim kadarıyla, hiçbir sebep yoktur.”30
İşe
düalizm ve materyalizm geleneğini tümüyle reddederek başlayan
Searle için problemin çözümü basit görünmektedir.
Ona
göre zihinsel görüngüler, beyinde bulunan sinir sistemindeki
işlemlerin sonucudur ve bu işlemler tamamen beynin özellikleridir.
Searle bu görüşüne biyolojik
natüralizm
adını vermektedir. Bu düşünceyi kısaca şu şekilde özetlemek
de mümkündür: Bilince beyindeki süreçler sebep olur ve bilinç
beyindeki sistemin yüksek düzeydeki bir özelliğidir.31
Searle bu konu
hakkındaki görüşü kabul gördüğünde, düalizmin ve
materyalizmin içine düştüğü çıkmazların büyük ölçüde
aşılacağını düşünmektedir.
SONUÇ
Henüz
genel bir düşüncede uzlaşılmamış olan zihin-beden problemi
hakkında düalizm, madde ya da zihinden birinin varlığını inkâr
etmek yerine her ikisinin de gerçek olduğunu iddia eder. Düalizmi
savunan en ünlü filozof olarak karşımıza Descartes çıkmaktadır.
O bu sorunu kendince, zihin ile bedenin iletişimini sağlayan
kozalaksı bez olduğunu ileri sürerek çözüme kavuşturmuştur.
Her şeyin tek bir
tözden meydana geldiğini savunan görüş ise monizmdir. Monizmi
savunanlara göre zihin ve beden bir ve aynı yapıdadır.
Spinoza
zihin ve beden konusuna tek tözcülük ile yaklaşmaktadır.
Dolayısıyla zihnin beden olduğunu, ne zihni ne de bedeni tek
başına düşünemeyeceğimizi ifade etmektedir.
Konuya
Tanrı’nın önceden kurmuş olduğu uyumdan yola çıkarak
açıklama getiren Leibniz, zihinsel ve maddesel olaylar arasında
bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığını belirtmektedir. Ona göre
bu olaylar birbirine paralel gerçekleşmektedir.
Düalizm
ve monizmi savunan filozofların zihin-beden problemini çözemediğini
ileri süren ve bu konudaki görüşlerin hepsini reddeden Searle’ün
görüşüne göre bilinç, beyindeki alt düzey nörobiyolojik
süreçlerin neden olduğu fakat beynin daha yüksek düzeyli
nitelikleridir. John Searle, biyolojik doğalcılık fikrini
benimsemekte ve çözüm olarak da bu fikri önermektedir. Biyolojik
doğalcılık fikrinin kabul görmesi ile birlikte, düalizm ve
materyalizmin yarattığı çözümsüzlük çözüme kavuşacaktır.
KAYNAKLAR
ALTUNER,
İ. (2013), “Kartezyen Düalizm ve Ruhun Kavramsal Değişimi”,
Iğdır
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı:4, s.55-67.
BÜYÜK,
C. (2013), “Düalizm, Bilinç ve Tanrı”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Sayı:39, s.134-156.
CEVİZCİ,
A. (2007), On
Yedinci Yüzyıl Felsefesi Tarihi,
Asa Kitabevi, Bursa.
ÇELEBİ,
V. (2014), “John Roger Searle’de Bilinç ve Yönelimsellik”,
FLSF
(Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi),
Sayı:18, s.15-29.
DESCARTES,
R. (2009), Yöntem
Üzerine Konuşmalar,
Çev.Hasan İlhan, Alter Yayıncılık, Ankara.
DESCARTES,
R. (2014), Ruhun
Tutkuları,
Çev.Murat Erşen, Say Yayınları, İstanbul.
DURAKOĞLU,
A. AY, V. (2012), “Descartes ve Searle’de Zihin Problemi”, FLSF
(Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi),
sayı:13, s.187-200.
LEİBNİZ,
W. (1997), Monadoloji,
Çev.Suut Kemal Yetkin, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul.
SAYAN,
E. (2010), “Analitik Zihin Felsefesinin Temel Problemlerine Bir
Bakış”, Bilinç
Çalıştayı,
İzmir, s.37-54.
SEARLE,
J. (2004), Zihnin
Yeniden Keşfi,
Çev.Muhittin Macit, Litera Yayıncılık, İstanbul.
SEARLE,
J. (2006), Zihin
Dil Toplum,
Çev.Alaattin Tural, Litera Yayıncılık, İstanbul.
SPİNOZA,
B. (2011), Etika,
Çev.Hilmi Ziya Ülken, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara.
1
Searle, John , (2004), Zihnin
Yeniden Keşfi,
Litera Yayıncılık, Çev.Muhittin Macit, İstanbul, s.48.
2
Sayan, Erdinç, (2010), “Analitik Zihin Felsefesinin Temel
Problemlerine Bir Bakış”, Bilinç
Çalıştayı,
İzmir, s.41.
3
Searle, John, (2006), Zihin
Dil Toplum,
Litera Yayıncılık, Çev.Alaattin Tural, İstanbul, s.55.
4
Büyük, Celal, (2013), “Düalizm, Bilinç ve Tanrı”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Sayı:39 s.134.
5
Searle, a.g.e, s.56.
6
Büyük, a.g.m, s.138.
Altuner,
İlyas, (2013), “Kartezyen Düalizm ve Ruhun Kavramsal Değişimi”,
Iğdır
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Sayı:4, s.60.
8
Descartes, René, (2009), Yöntem
Üzerine Konuşmalar,
Çev.Hasan İlhan, Alter Yayıncılık, Ankara, s.39-40.
11
Descartes’a göre bu bez, ruhun bedendeki merkezidir. Ruh
isteklerini bedende yerine getirebilmek için doğrudan bu bezi
kullanmaktadır.
15
Sayan, a.g.m, s.42
16
Spinoza, (2011), Etika,
Çev.Hilmi Ziya Ülken, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, s.133.
17
Spinoza, a.g.e, s.135.
18
Leibniz, (1997), Monadoloji,
Çev.Suut Kemal Yetkin, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul, s.18.
20
Searle, a.g.e, s.121.
21
Çelebi, Vedat, (2014), “John Roger Searle’de Bilinç ve
Yönelimsellik”, FLSF
(Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi),
Sayı:18, s.16.
22
Searle, a.g.e, s.59-61.
23
Searle, a.g.e, s.43.
24
Searle, a.g.e, s.61-63.
25
Çelebi, a.g.m, s.26.
26
Durakoğlu, Abdullah, Ay, Volkan, (2012), “Descartes ve Searle’de
Zihin Problemi”, FLSF
(Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi),
sayı:13, s.196.
27
Durakoğlu, Ay, a.g.m, s.197.
28
Searle, a.g.e, s.46.
29
Searle, a.g.e, s.59-63.
30
Searle, a.g.e, s.64.
31
Searle, a.g.e, s.65; Searle, a.g.e, s.13-15.
Mükemmel yazı.
YanıtlaSil