“Hayatta hiçbir şeyim yok” diyorsanız ve hayata kendinize güveniniz kalmadıysa “Sol Ayağım” kesinlikle okunması gereken kitaplardan birisidir. Kitap hayatın bütün zorluklarına rağmen hayatta nasıl tutunulması gerektiği anlatan fazla uzun olmayan bir eser aslında, en ilginç tarafı da kitabın gerçek bir yaşanmışlık hikayesi olması.
Çok anlaşılır ve sürükleyici bir dille yazılmış olan roman özellikle çocuk ve gençlere çok şey katabilir. Engellilerin, hastaların, kendileri gibi olmayanların mücadelesini anlamaları ve eş duyum kurabilmeleri için iyi bir başlangıç bu eser. Birinci ağızdan çektiği fiziksel acıları, bunalımlarını, çocukluğunun saf sevincini,hayal kırıklıklarını, inancını, aşkını, kıskançlıklarını, kederini okuyorsunuz. Beni en çok etkileyen Christy Brown engellerini aşarak kendisini bir kahraman ya da mağdur olarak sunmak yerine olduğu gibi, iyisiyle kötüsüyle bir insan olarak ortaya koymasıdır. O hem bir kahraman gibi kafasına koyduğunu yapacak kadar inatçı, yılmadan çalışacak kadar inançlı hem de bir zavallı gibi çaresizlik içinde umutsuz, hayattan vazgeçecek kadar kedersiz, kendini öldüremeyecek kadar korkak. Hepsinden de öte koşup kızlarla flört eden gençleri kıskandığını, küçük kardeşleriyle iletişim kuramadığı için onlara hırçın davrandığını, kendinden kötü haldeki hastaları görünce teselli bulduğunu saklamayacak kadar dürüst bir kahramandır aslında.
Burada Christy Brown kadar annesine de büyük bir parantez açmak gerekir. Oğlu ne şartta olursa olsun nasıl bir durum da olursa olsun hep destek vermiş. Hiç bir kusuru bir ceza olarak düşünmeyip onu öyle kabullenmiştir. Büyük bir erdem göstermiştir. “Anne” kavramı aslında böyle bir bedende canlanmış aslında, o kutsal mertebedir ve herkes oraya öyle kolay erişemez.
Kısaca kitaptan bahsetmek gerekirse; doğuştan özürlü doğan ve yaşama ihtimali çok düşük denen Christy Brown vücudunu hareket ettirememektedir, fakat bir gün kardeşi ödev yaparken onun tebeşirini sol ayağı ile tutar ve yere bir şeyler çizer o andan itibaren annesinin umutları yeşerir. Christy Brown’a harfleri öğretmeye başlar. Alfabeyi öğrenen Christy Brown daha fazlasını ister ve kelimeleri yazmaya başlar. İlk kelimesi “anne” olacaktır. Sadece yazı yazmak değil aynı zaman da bir de arabası vardır, kardeşleri onu dışarıya bu araba ile çıkarırlar. Arabası bir gün kırılır ve dünyası yıkılır. Yeni yılda kardeşine alınan boyalarla bir gün resim çizmeye başlar ve hayata tekrar tutunur. Yaşı büyümektedir. İlk defa aşık olur, kızın ilgisini çekebilmek içi onun resmini çizmek ister. Başlarda iyi olsa da daha sonra beklediği karşılığı göremez ve tekrar hayata küser. Tedavi olmaya karar verir. Evleri küçük olduğundan doktorla iyi çalışamamaktadır. Christy Brown bunun üzerine annesi biriktirdiği para ile ona arka bahçede bir ev yapar. Tedavi devam ederken kitap yazmaya karar verir. Doktorunun yardımları ile bir kitap yazar. Herkes tarafından sevilir. Zihinsel özürlü olarak doğan Christy Brown hem bir yazar ve ressam olmuştur.
İmkan, imkansız, imkansızlıklar bu üç kavram hayatımızın her noktasında bizlerle beraberdir. Yaşamımızın imkan, imkansızlıklarla dolu geçmesi hayatın kolay yönü bir başka yüzü de zor tarafıdır. Yaşamı zorlaştıran da, kolaylaştıran da bizler değil miyiz?
Aslında hayat zor değil hayatı zorlaştıran bizleriz derim hep. Sorunları çözmek, imkansızı mümkün hale getirmek bizim elimizde.
Christy Brown’un öyküsünün devamını yine kendi kaleminden Her Gün Hüzün adlı kitabında bulabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder