1. Kısa biyografik notlar. Russell’ın hayatı neredeyse bir asırlık süreyi kapsar (1872-1970) ve
bizi tarihi periyottan çağdaş döneme taşır. Matematiği mantığa indirgeme tutkusunda sonuç
olarak başarısız olmasına rağmen mantık, dil ve matematik felsefesi devrimseldir
(Matematiğin Prensipleri, Whitehead ile birlikte yazmıştır). Sözünü esirgemeyen bir ateist ve
Birinci Dünya Savaşına ve Vietnam savaşına sesli bir şekilde karşı çıkan protestocudur.
Nükleer Silahsızlanma Kampanyası’nı kurmuştur. Dört defa evlenmiş, iki defa işten atılmış
(bir kere Trinity Kolej, Cambridge’den, bir kere de Pensilvanya’daki Barnes Vakıf’ından) ve
iki kere hapis yatmıştır. 1950’de Edebiyat Nobel Ödülü’nü almıştır.
2. 1. Bölüm. Görüngü ve Gerçeklik. Bu bölümde Russell bize felsefenin nasıl en sıradan
inançlarımız hakkında bile sorular sordurttuğunu gösterir. Descartes’ın yaptığı gibi, ‘ne
bilebiliriz ve ne hakkında emin olabiliriz?’ sorularıyla başlar. Kesinlik arayışı içindeyken,
doğal olarak şu anki deneyimlerimizden başlarız. Ancak şu anki deneyimlerimiz tam olarak
bize neyi gösterir? Bu bölüm duyularımızın aslında onlar üzerine kurduğumuz inançlarımızın
haklılığını tesis edemeyecek oluşundaki ısrarcılıktan ötürü hem Descartes’ı hem de Hume’u
çağrıştırır. Duyuların bize gerçekliği gösterdiğini düşünürüz ancak onlar sadece görüngüyü
bize verirler.
3. Algının dolaysız nesneleri nelerdir? Russell duyu-verilerinin algının dolaysız nesneleri
olduğunu iddia eder. Bazı felsefeciler, algının dolaysız nesnesi için, bu her ne ise, ‘duyuverisi’
terimini kullanmayı tercih ediyorlar –ister fiziksel, isterse zihinsel bir nesne olsun.
Fakat Russell, ne olursa olsun, duyu-verilerinin zihin-bağımlı olduğunu söyler: biz doğrudan
ya da dolaysız olarak masayı duyumsamıyoruz –biz, daha doğrusunu söylersek, duyu-verisi
duyumsuyoruz. Bir duyu-verisi (i) algının dolaysız nesneleridir; (ii) zihin-bağımlıdır ve (iii)
bizde algısal olarak peyda olma özelliğine sahiptir. (Hume’un izlenimleriyle
karşılaştırılabilir).
4. Russell’ın duyu-verisi için argümanı: Perspektife bağlı değişmeler. Ben bir masanın
standart bir rengi olduğuna ve onun yüzeyinin bir biçimi, mesela dikdörtgen, olduğuna
inanırım. Ama farklı noktalardan bakıldığında masanın rengi faklı renklerde görülür ve farklı
noktalardan farklı biçimlerde görülür, pratik olarak hiçbiri, tesadüfen, dikdörtgen değildir. Bu
birçok şekilde duyu-verisi argümanı için kullanılabilir.
Farz edelim ki ben masa benzeri bir şeyin doğrudan farkındayım; buna ‘zahiri masa’ diyelim.
Sorumuz zahiri masanın gerçek masa mı olduğu yoksa başka bir şey mi olduğudur.
(a) Perspektif değişikliği
Ö1. Zahiri masa perspektifime bağlı olarak değişiyor.
Ö2. Gerçek masa perspektifime bağlı olarak değişmez.
S. Zahiri masa gerçek masa değildir.
(b) Perspektife bağlı çeşitlilik
Ö1. Zahiri masa perspektifime bağlı olarak farklı biçimlere sahiptir.
Ö2. Gerçek masa sadece bir biçime sahiptir.
O yüzden
S. Zahiri masa gerçek masa değildir.
Ancak zahiri masa bir şeydir: farklı zamanlarda farklı biçimlere sahip olan ve benim
doğrudan farkında olduğum şey –kısacası duyu-verisidir.
5. Duyu-verilerinin epistemolojik rolü
Eğer masa hakkında herhangi bir şey bileceksek, bunun duyu-verileri aracılığıyla olacağı açıktır –
kahverengi, dikdörtgen şeklinde, pürüzsüz, vb. –masaya atfettiğimiz özellikler. (1103)
Russell eğer masa hakkında herhangi bir şey bileceksek, bu ancak duyu-verileri aracılığıyla
olabilir der: ama duyu-verileri masadan başka şeylerdir. Burada iki tane soruyla karşı
karşıyayız: (1) Gerçek masa diye bir şey var mıdır? Ve (2) Eğer varsa, nasıl bir nesnedir?
Duyu-verileri bu soruların cevaplarının tek olası kaynağını temin eder: Hume’un ideaların
kökenleri izlenimlerde olmalıdır iddiasını karşılaştır.
6. Madde. Russell’a göre madde ‘bütün fiziksel nesnelerin bir araya gelmesidir’; bu yüzden
eğer gerçek masayı fiziksel nesne olarak ele alacaksak, yukarıdaki soruların genel versiyonu
(1) Madde diye bir şey var mıdır? Ve (2) Eğer varsa, doğası nasıldır? olacaktır (Russell duyuverilerinin
zihin-bağımsız olan şeylere işaret ettiğini iddia eden iki felsefeciye dikkat çeker,
Berkeley ve Leibniz -ama fiziksel, maddesel olana değil). Konu, Đkinci Bölüm’ün konusudur.
7. Duyu-verileri argümanlarına eleştiriler. J.L. Austin, Russell’ı eleştirmiştir.
Eğer… bir kilise ambara benzetilmek için kurnazca kamufle edilse, ona baktığımızda ne gördüğümüz
hakkında herhangi ciddi bir soru nasıl sorulur? Tabii ki, şu anda ambara benzeyen bir kilise görürüz.
Maddesel olmayan bir ambar, maddesel olmayan bir kilise ya da maddesel olmayan herhangi bir şey
görmeyiz. Ve böylesi bir durumda bize gördüğümüzü söyleten cidden ne olabilir? (Austin, Sense and
Sensibilia)
8. Duyu-verileri nelerdir? Mesela, büyüklüğe ve şekle sahip olmaları gerekir. Peki, neredeler?
Masanın olduğu yerde değiller –öyle olursa orada kaç tane varlık olacaktır?! Beynimizin
olduğu yerde değiller –beynimin içindeki hiçbir şey, masayı şu açıdan gördüğüm zamanda,
yamuk şeklinde değildir.
9. Duyu-verilerine alternatifler. ‘Dolaysız Realizm’ (mesela Austin); ‘Zarf Teorisi’ (mesela
Roderick Chisholm) –Bana masamsı gibi göründü.
1. Bölüm II: Maddenin varlığı. Eğer nesnelerin bağımsız varlığından emin olamıyorsak, daha
kesin olarak diğer insanları sadece vücutları aracılığıyla bildiğimiz için, onların varlığından da
emin olamayız. Belki de `tüm dış dünya rüyadan başka bir şey değildir ve… sadece biz
varızdır`. Russell'a göre bu skeptik hipotez yanlışlanamaz olsa da ona inanmak için bir neden
yoktur. Russell burada, bilinçli bir şekilde Descartes'a ve Descartes’ın şüphe metoduna
değinir.
2.Russell'ın Descartes değerlendirmesi. Descartes şüphe metodunu ortaya sürerek felsefeye
büyük bir hizmette bulunmuştur. Fakat Descartes’ın cogito argümanı, kendisinin düşündüğü
kadar sağlam değildir. Kesin olan `Ben kahverengini görüyorum` örneğinde olduğu gibi
`Ben`in varlığı değil sadece `kahverenginin görülüyor oluşu`dur. Algının ötesinde bir tikel
varlığın var olmaya devam ettiğinin teminatı yoktur. Fakat örneğin kahverenginin görülmekte
olduğundan eminim. Kısacası bizler kendi duyu verilerimizden eminizdir.
3.Duyu verilerini fiziksel nesnelerin işaretleri olarak kabul edebilir miyiz? Sağduyu bunu
tasdik eder ve aksini iddia etmenin saçma olacağını söyler. Peki, duyu verilerimizin fiziksel
nesnelerin işaretleri olduğuna inanmak için sebeplerimiz nelerdir? Sebeplerden biri fiziksel
nesnelerin kamusal olmasını istememizdir. Duyu verileri, algılayanların zihinlerine
mahsustur; yine de bir şekilde hepimizin görülebilen, dokunulabilen, alınıp satılabilen aynı
masayı duyumladığını söylemek isteriz.
4.Kamusallık gerekçesi su götürürdür. (1106). Duyu verilerinin fiziksel nesnelerin işaretleri
olduğunu düşünmeye yol açan bu sebepler diğer insanların var olduğunu öngörür, ne var ki bu
zaten tartışılan meseleye dâhildir. Diğer insanların var olduğunu bilmenin bir koşulu, fiziksel
nesnelerin var olduğunu bilmektir ki bu da tam olarak sorunun kendisidir.
5.Maddenin varlığına inanmak için diğer sebepler
Dolayısı ile biz, şayet mümkünse, tümüyle kendimize mahsus
tecrübelerimizde, dünyada bizden ve bizim kendimize mahsus
tecrübelerimizden başka bir şeylerin var olduğunu gösteren ya da
göstermeye meyyal olan kimi özellikler bulmalıyız.
Sadece su götürmez sebeplere, bizim kendi tecrübelerimizden ötede olmayan sebeplere
müracaat edebiliriz.
6.En basit açıklamaya çıkarım. Sonucu fiziksel nesnelerin var olduğunu söyleyen hiçbir
mantıksal geçerli argüman yoktur. Ne var ki fiziksel nesnelerin var olduğu hipotezi, duyu
verilerimizin diğer tüm hipotezlerden daha doğrudan ve açık bir açıklamasını verir. Bir
kedinin bir odadan geçişini izlediğimizi düşünün. Eğer sadece duyu verilerinden oluşmuş
olsaydı, masanın altına girip görüş alanından çıktığında var olmayı kesecek ve bir an sonra
gizemli bir şekilde yeniden var olacaktı. Aç kedinin durumuna gelince-
... kediyi bana sunan duyu verilerinin davranışı, açlığın bir ifadesi olarak
düşünüldüğünde oldukça tabii görünse de ancak bir üçgenin futbol
oynayabileceği kadar açlık hissedebilecek salt hareketler ve renk
yamalarının değişiklikleri olarak düşünüldüğünde tümüyle açıklanamaz
olacaktır. (1107)
7.Bölüm III. Maddenin Doğası. Maddenin varlığını elinden geldiğince ortaya koyan Russell
sorar, maddenin doğası nedir? Verdiği cevap Descartes'ın cevabına benzese de a priori bir
argüman yerine bilime dayanır. `Bilimin maddeye atfettiği özellikler sadece uzaydaki konum
ve hareket kanunlarına bağlı hareket gücüdür`. Russell'a göre bilim maddenin diğer
özelliklerini reddedemez ama bu diğer özelliklerin hiçbiri eldeki açıklama görevi ile ilintili
değildir.
8.Görünüm ve gerçeklik, yeniden. Russell doğrudan gördüğümüz ışığı fiziğin tarif ettiği ışıkla
kıyaslar; doğrudan gördüğümüz uzayla fiziğin uzayını kıyasladığı gibi. Russell ilave olarak
gerçek uzayın `kamusal`, görünen uzayların `özel` olduğunu söyler (Soru- fakat eğer kimse
onu doğrudan görmüyorsa gerçek uzay nasıl `kamusal` olabilir?) O halde duyu-verisel
görünüm ile bilimsel gerçeklik arasındaki ilişki nedir? Russell'ın cevabı yine Descartes'ınkine
benzer. Duyu verileri fiziksel şeylerden kaynaklanır ve onlara karşılık olur: diğer herhangi bir
biçimde benzemesi zorunlu olmamak üzere, duyu verilerinin yapısı fiziksel dünyanın yapısına
benzer. Fiziksel gerçekliğe dair bilgimiz bir bakıma ilişkiseldir:
Duyu verileri ile karşılıklılığın korunması için gerekli ilişkilerin
özelliklerini bilebiliriz ama bu ilişkilerin kurulmasını sağlayan koşulların
doğasını bilemeyiz (1109).
Mesela, renk farklılıklarından, bunlara karşılık gelen dalga hareketlerinde farklılıklar
olduğunu çıkarımlayabiliriz. Fakat bu fiziksel nesneleri kendiliklerinde bilebileceğimiz
anlamına gelmez: `fiziksel nesnelerin kendileri, duyular aracılığıyla keşfedilebildikleri
kadarının ötesinde içkin doğaları bakımından bilinmez kalırlar`. (1110)
9.Felsefenin değeri. Russell felsefenin kendisi üzerine kimi düşüncelerle sonlandırır.
Felsefe, sorularına bulunacak kesin cevaplar için değil –ki bir kural
olarak felsefede hiçbir kesin cevabın doğru olduğu bilinemez- ama
soruların kendisi için çalışılmalıdır; çünkü bu sorular, mümkün olanı
kavrayışımızı genişleteceği, zihinsel muhayyilemizi zenginleştireceği ve
aklı kurguya kapatan dogmatik güveni azaltacak sorulardır; fakat
hepsinin ötesinde çünkü, felsefenin hakkında düşündüğü evrenin
büyüklüğü aracılığı ile akıl da büyüyecek ve kendisi için en iyi şey olan
evrenle birliği sağlamaya daha yetkin olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder