Ana içeriğe atla

Phaidon





Okuma: Phaidon 57a-72e.
1.Phaidon’a Arka Plan. Sokrates son saatlerini dostlarıyla geçirir. Ruhun ölümsüzlüğünü
tartısırlar; sartlar düsünüldüğünde önceliği olan bir felsefi sorudur. Bes farklı argüman
olduğunu tespit edebiliriz: Ayrıstırma Argümanı (64a-69e); Döngüsel Argüman (70c-72e);
Anımsama Argümanı (72e-77d); Benzerlik Argümanı (78b-84b) ve En Son Argüman (100b-
107c). Bu argümanlar sadece ruh veya benlik hakkında söylediklerinden dolayı önemli değil,
aynı zamanda Form’lar hakkında olduklarından ötürü önemliler: algılanan tekil seyler sadece
kısmen benzedikleri sonsuza-kadar-var olan, ideal-olan tümellerdir.

2. Ayrıstırma Argümanı. Filozofun ölümden korkması için hiçbir sebebi yoktur, çünkü felsefe
yapmak, ölmeyi çalısmaktır: ‘felsefeyle uğrasmağı doğru sekilde yapan herkes ölmenin ve
ölümü çalısmanın dısında bir sey yapmamaktadır’ (64a). Ölüm, ruhla bedenin ayrılmasıdır ve
felsefe yapmak da elden geldiğince ruhun bedenden ayrıltılmasını içermektedir. Formları
anlamada veya onların üzerine düsünmede ‘ruh olabildiğince bedeni ihmal ederek kendi
basına kalır’: beden, bu yolda ilerlemede dikkati dağıtandır (64d) ve bedensel duyular (isitme,
görme), kusurlu inanısların kaynağıdırlar (64b). Felsefenin amacını gerçeklestirmede beden
bir engel olduğundan, ancak ruhun bedenden ölümle kurtulmasıyla felsefe amacını, yani
Formların tam bilgisine erisilmesini, tam anlamıyla yerine getirmesi mümkün olacaktır (67a,
b).
3. Formlar. Ruh, ‘olduğu seye doğru çaba sarf eder’ (65c); örnek olsun diye Sokrates adalet,
güzellik ve iyi’den söz eder (65d). Bunlara hiçbir zaman tam anlamıyla bir yerde
rastlamıyoruz ama onların ne olduklarını biliyor ve onlara ulasmağa çabalıyoruz. Buradaki
gerçekliğin ‘olan sey olduğu’na, duyu algılarının nesnelerini içermediği faraziyesine dikkat
çekmek gerekmektedir. Formların varlığına dair gizli bir ‘bilgi argümanı’ mevcuttur.
Bilgisine sahip olduğumuz her seyin gerçekten var olması gerekmektedir. Duyusal
algılarımızın nesnesi olmayan seylerin bilgisine sahip olduğumuza göre, duyusal algılarımızın
nesneleri olmayan seyler de, yani Formlar da, var olmak zorundadır.
4.Ayrıstırma Argümanına Dair Bazı Sorular. (i) Sokrates’in ‘ölüm’ argümanı ne kadar
mümkündür? Ruhun ölümsüzlüğünü varsayıyor mu, yani problemli mi? (ii) Sokrates’in
tanımı ve Formlara dair olan ‘bilgi argümanı’nı da kabul edelim; bu kabuller acaba düsünmek
için bir bedene ihtiyaç olmadığı –yani ölüyken daha iyi felsefe yapabilme- iddiasını
temellendirebilecekler mi?
5. Kebes’in Đtirazları. Kebes, Sokrates’in ölümün ruhla bedenin ayrısması olduğu tanımını
sorgulamaktadır. Belki de ruh, ayrılma olmaktan öte ölümde yok edilmektedir, tıpkı atesten
çıkan dumanın yok olması gibi (70). Sokrates ikinci bir argümanı tartısmaya sokar cevap
olarak.
6.Döngüsel Argüman. Sokrates, ‘kadim bir doktrin’ olan döngüsel yeniden-doğmaktan
bahseder: Ölüler dünyasına ulasan ruhlar, içinde yasadığımız bu dünyadan gitmekteler ve bu
dünyaya ulasan ruhlar da ölüler dünyasından gelmektedirler (70c). Savunduğu doktrin budur.
Eğer bir sey, bir yolla meydana geliyorsa, bunun tersi de mutlaka söz konusudur: bir sey
küçülüyorsa, mutlaka bastan büyük olmalıdır; bir sey adilse, mutlaka bastan gayri-adildir; bir
sey uyanık ise, bastan mutlaka uyuyor olması gerekmektedir. Sokrates bunu zıtların ‘var
olma’larına dair genel bir prensip olarak görür (Ö3’e bak). Argüman asağı yukarı söyle
ilerler:
Ö1. Döngüsel Teori doğruysa, ruhlarımız da öteki dünyada var olmalılar.
Ö2. Yasayan seyler eğer mutlaka ölümden geliyorsa, o zaman Döngüsel Teori doğrudur
(70d).
Ö3. Bir seyin zıddı var oluyorsa, onun zıddından gelmelidir.
Ö4. Ölü ve hayatta olmak birbirlerinin zıddıdır.
S1. Hayatta olmağa baslayan bir sey, mutlaka ölmüs olandan gelmektedir (Ö3, Ö4 ile).
S2. Döngüsel Teori doğrudur (Ö2 ile).
S3. Ruhlarımız öteki dünyada var olmalıdırlar (Ö1 ile).
3. Tamamlayıcı Argüman. Yasayan her sey baska bir kaynaktan geliyor olsaydı, her seyin ölü
olması gerekecekti (72c). (Karsılastırın: eğer uyanma olmasaydı, herkes uyuyor olmus
olacaktı.) Fakat her sey ölü değil. O zaman, yasıyor olmak baska bir kaynaktan geliyor
olamaz.
4.Döngüsel Argüman’a Dair Bazı Sorular.
(i) Ö2 Doğru mu? Farz edelim ki Sokrates, yasayanların hepsinin ölümden gelmis olduğu
iddiasını temellendirmis olsun; bu temellendirme acaba Döngüsel Teoriyi de temellendirmis
olacak mıdır?
(ii) Ö3 Doğru mu? Açıkça mümkün olan prensip su: Diyelim ki F gibi bir niteliğin G gibi bir
zıt niteliği olsun). O zaman, bir seyin F olması için önceden G olması lazımdır. Fakat ‘bekâr
olmak’ ve ‘evli olmak’ gibi zıt nitelikleri göz önüne alalım: bu zıt nitelikler, diyelim ki sadece
evlenme çağında olan insanlara uygulanabilir olsunlar. Biri 18 yasına geldiğinde, ‘bekâr olur’
–ama daha önceden evli olmus olmanın zıt halinden değil.
(iii) Ö4 Doğru mu? Hayatta olmak ve ölmüs olmak birbirlerinin zıt nitelikleri midir?
Kebes’sin ruhun ölümle yok olup olmadığı sorusu, ruhun ölümle yeni bir takım nitelikler,
yani ölü olmak niteliğini kazanıp kazanmadığı sorusu değildir, fakat ruhun var olmasının
devam edip etmediğine dair sorudur –yani, ölmüs olmanın bir nitelik olmaması sorusudur.
Değismenin veya ortaya çıkmanın iki nosyonu: nitelik değisikliği, var olan bir seyin farklı bir
nitelik kazanması veya bir niteliğini kaybetmesi; var olma değisikliği ise, bir seyin var olmağa
baslaması veya var olmaktan kalkması. Sokrates, ölmeği ve hayata gelmeği nitelik değisikliği
olarak değerlendirmektedir ve bu yüzden de Kebes’e karsı durusu problemlidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZİHİN-BEDEN PROBLEMİ

GİRİŞ Zihin felsefesi, şuurla ilgili konular, fiziksel ölümden sonraki hayat, iradenin özgürlüğü, zihinsel hastalıklar, zihnin davranışta rolü, duygular (kızgın olmak, aşık ya da mutlu olmak nedir?) ve bunlar gibi birçok çözülmez sorunla ilgilenen bir daldır. Zihin kavramı ile ilgili temel sorunlar özellikle zihin-beden sorunu ile başka zihinler sorunudur. Bu ikisi zihin felsefesinin en temel problemleri olarak görülmektedir. Hatta Searle’e göre son elli yıldır, zihin felsefesinin temel tartışma konusu zihin-beden sorunudur. Öyle ki, filozoflar çoğu zaman başka şeylerden bahsediyor gibi görünürler fakat asıl amaçları zihin-beden sorunu hakkında görüşlerini bildirmektir. 1 Bu çalışmada 50’li yıllardan itibaren dil felsefesi alanında, 80’li yıllardan itibaren de zihin felsefesi alanında geniş ve derin etkileri olan eserler veren çağdaş düşünür John Searle ile birlikte, modern felsefenin kurucusu kabul edilen René Descartes, On yedinci yüzyıl filozofları olan Leibniz ve Spin

PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK

PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK NEDİR ? Hızla değişen dünyamızda, meydana gelen bilimsel ve teknolojik yenilikler, toplumsal yaşamı da daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bunun sonucunda, yeni neslin en iyi yetiştirilmesi, yeteneklerinin israf edilmemesi, hızla değişen dünyaya ve karmaşık toplum yapısına uyumunun en iyi şekilde sağlanması zorunlu hale gelmiştir. Bunun sonucunda PDR hizmetlerinin önemi kavranmış ve tüm dünyada yayılma hızını artırmıştır. Rehberlik öğrenci kişilik hizmetleri bünyesinde düşünülen ve bireyin, yaşamının çeşitli aşamalarında, gelişimine ve uyumuna etki eden faktörlerin bilinmesi ve onun yerinde kararlar veren dengeli bir kişi olması amacını güden hizmetler bütünüdür. Rehberlik kavram ve bir hizmet olarak bireyin gelişimine, bugünkü ve gelecekteki toplumun uyumuna yönelmiştir.

PSİKOLOJİYE GİRİŞ

PSİKOLOJİYE GİRİŞ ÜNİTE 01 psikoloji davranışın ve zihinsel süreçlerin bilimsel olarak çalışılmasıdır İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT psikolojinin tarihi : İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT tarafından açılmıştır. bununla psikoloji başlar.daha öncede psikolojik araştırmalar yapılıyordu ama modern anlamda bir labaratuvar açtı wunt. ve psikolojiyi bilimsel bir disiplin olarak tanımladığı o zamana kadarki yapılan araştırmalarıda kapsayan ilk ders kitabı yazdı . psikolojik yaklaşımlar : yapısalcı yaklaşım-işlevselci yaklaşım-gestaltçı yaklaşım-davranışcı yaklaşım-psikodinamik yaklaşım-bilişsel yaklaşım-insancıl yaklaşım