Ana içeriğe atla

Phaidon Devam




1. Anımsama Argümanı. Kebes, döngüsel doktrine daha fazla desteğin Sokrates’in her
zaman ileri sürdüğü, ‘bizim öğrenmemiz aslında anımsamaktan baska bir sey değildir
teorisinden’ geldiğine isaret eder. Diyalogun bu kısmı (72e-77d) Formlar teorisini ve
formların bilgisinin anımsama olduğu tezini savunmaktadır. Sokrates, anımsama tezini,
ruhun ölümsüzlüğüne dair olan iddiayı desteklemek için kullanır.

1. Formlar. ‘Esit olan bir sey vardır –bir tahtanın baska bir tahtaya veya bir tasın baska
tasa esit olmasını değil ama bunların dısında, ötesinde olan kendisine esit olanı
kastediyorum (74a).
(i) Varolus. Đki seyin birbirine esit olmasının ne demek olduğunun farkındayız. Bilgisine
sahip olduğumuz her sey var olmak zorundadır. Dolayısıyla, Esitlik de var
olmalıdır.
(ii) Tekil Seylerden Farklılık. Tekil seyler, bir bakımdan esit, baska bir bakımdan da
farklıdırlar. Esitliğin kendisi, bir bakımdan esit baska bir bakımdan da esit
olmayan olamaz. O halde Esitlik tekil seylerden farklı bir seydir. (74c)
(iii) Tekil Seylerden Farklılık, Yeniden. Algıladığımız tekil seyler, Esitlikten uzağa
düsmektedirler. Esitliğin kendisi, Esitlikten uzağa düsemez. O zaman, Esitlik tekil
seylerden farklı bir seydir. (74d,e)
(iv) Genelleme. Esitlik için doğru olan, formlar için de doğru olmalıdır. Dolayısıyla,
Formlar var olmalı ve tekil seylerden farklı olmalıdırlar.
2. Anımsama olarak Bilgi.
(i) Hatırlatıcı olarak Tekiller. Bir seyi algılayarak düsünmemizi sağlayan herhangi bir
sürecin kendisi, hatırlama sürecidir. Bir seyin algılanmasıyla, tekil olandan baska
bir seyi düsündüren sey, Form’dur. Dolayısıyla, tekil bir seyin algılanması insanı
bu Formu anımsamasına yol açar.
(ii) Standart olarak Formlar. Eğer tekil seylerin Esitlikten uzağa düstüklerini
gördüğümüzde, algıdan önce Esitliğin bilgisine sahip olmak zorundaysak: bir seyi
bir standartla mukayese ettiğimizde, standardın bilgisine de zaten sahip olmak
zorundayız demektir. Tekil seylerin Esitlikten uzağa düstüklerini algılıyoruz. O
halde algılamadan önce Esitliğin bilgisine de sahip olmak zorundayız. Herhangi
bir algılama için bu akıl yürütme geçerli olacağından ve algılama da doğar doğmaz
baslıyorsa, Esitliğin bilgisine doğmadan önce sahip olmamız gerekmektedir.
Esitlik için geçerli olan, bütün Formlar için de geçerlidir. Demek ki, biz doğmadan
önce Formların bilgisine de sahip olmalıyız. (74, 75)
3. Ruhun Ölümsüzlüğü için Anımsama Argümanı. Eğer bizler, doğmadan önce Formların
bilgisine sahip isek, o zaman doğmadan önce de var olmamız gerekmektedir.
Doğmadan önce Formların bilgisine tabii ki sahibiz. O halde, doğmadan önce de var
olmalıyız (76e). Simmias sorar: Ölümden sonraki var olma için ne diyeceğiz? (77b)
Sokrates’in cevabı, Anımsama argümanıyla daha önceki tartısmada sözü edilen
döngüsel argümanın birlestirilmesidir.
4. Akrabalık Argümanı (78c-84b): ölümsüzlük fikrini desteklemek için sunulan bu argüman
formlar üzerine olan daha baska argümanlara dayanmaktadır, ama bu sefer Formların
değismezliği argümanına.
Formlar nelerdir? Onlar değismez. Esitliğin kendisi, güzelliğin kendisi, esit veya güzel
seylerin ortadan kalkmalarıyla ortadan yok olmazlar. Ama tekil seyler daima değisirler. O
halde formlar tekil seylerle özdes değildirler.
Formlar nasıl bilinirler? Değisime uğramayan hiçbir sey, duyularımız tarafından
algılanamazlar ama yalnızca zihin tarafından kavranabilirler. Formlar değismez olduklarına
göre, onlar ancak zihin tarafından kavranırlar.
Sokrates, varlıkların iki çesit olmaları gerektiğini düsünür: algılanan, değisime uğrayanlar ve
algılanamayan, değisime uğramayıp idrak edilen seyler. (79a) Sokrates sormaktadır: ruh, bu
iki dünyanın hangisiyle daha fazla akrabalık içindedir? Ruhun formlara tekil seylerden daha
fazla akraba olduğunu söyleyerek sorusunu cevaplar: çünkü ruh saftır, duyumsanamazdır ve
yapıp etmelerinde, kendini duyumsanan tekil seylerden ayırdığı zaman daha fazla basarılıdır.
Eğer formlara bu açılardan benziyorsa, ruh (herhalde?) onlara daha baska açılardan da
benzerdir, mesela, değismezlik durumunda. Ve ruh değismez ise, ölümsüzdür de.
5. Akrabalık Argümanına Dair Bazı Sorular. Ruh ve formlar arasındaki birtakım benzerliklere
dayandırılmıs bu olası argüman, ne kadar ikna edicidir? Çünkü aynı zamanda, önemli
farklılıklar da mevcuttur, mesela, (i) formlar ama ruhlar değil, bedenler tarafından
etkilenemezlerdir; (ii) ruh, belirli bir tikel, formlar da tümellerdir.
6. Simmias ve Kebes’in itirazları (84c-88b)
Simmias: Belki de armoni lire nasılsa, ruh da bedene göre öyledir. Bir armoni saf, görünmez
ve buna benzerdir ama lirin ortadan kalmasıyla varlığı devam etmiyor. Sokrates’in ruha dair
argümanını eğer bir lirin armonisine uygularsak, su sonucu elde edeceğiz: armoni, tellerden
bağımsız olarak vardır ki bu da saçmadır.
Kebes: Sokrates’in argümanı, ruhun daha önceden var olduğunu gösterebilir; fakat ölümden
sonra da kalacağını göstermez. Eğer ölüme meydan okuyorsa, bedenden daha sağlam ve
dayanıklı olarak, belki de her ölümden sonra var olmağa devam etmiyordur. Belki de ruhun
bedene olan alakası, yün dokuyucunun pelerine olan alakası gibidir. Dokuyucu hayatı
boyunca birçok pelerin dokur ama en son dokuduğu dokuyucudan daha fazla yasar. Yani
burada da, ruhun herhangi belirli bir bedenden daha fazla yasıyor olması, onun her beden
daha fazla yasayacağını ispat etmez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ZİHİN-BEDEN PROBLEMİ

GİRİŞ Zihin felsefesi, şuurla ilgili konular, fiziksel ölümden sonraki hayat, iradenin özgürlüğü, zihinsel hastalıklar, zihnin davranışta rolü, duygular (kızgın olmak, aşık ya da mutlu olmak nedir?) ve bunlar gibi birçok çözülmez sorunla ilgilenen bir daldır. Zihin kavramı ile ilgili temel sorunlar özellikle zihin-beden sorunu ile başka zihinler sorunudur. Bu ikisi zihin felsefesinin en temel problemleri olarak görülmektedir. Hatta Searle’e göre son elli yıldır, zihin felsefesinin temel tartışma konusu zihin-beden sorunudur. Öyle ki, filozoflar çoğu zaman başka şeylerden bahsediyor gibi görünürler fakat asıl amaçları zihin-beden sorunu hakkında görüşlerini bildirmektir. 1 Bu çalışmada 50’li yıllardan itibaren dil felsefesi alanında, 80’li yıllardan itibaren de zihin felsefesi alanında geniş ve derin etkileri olan eserler veren çağdaş düşünür John Searle ile birlikte, modern felsefenin kurucusu kabul edilen René Descartes, On yedinci yüzyıl filozofları olan Leibniz ve Spin

PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK

PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK NEDİR ? Hızla değişen dünyamızda, meydana gelen bilimsel ve teknolojik yenilikler, toplumsal yaşamı da daha karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Bunun sonucunda, yeni neslin en iyi yetiştirilmesi, yeteneklerinin israf edilmemesi, hızla değişen dünyaya ve karmaşık toplum yapısına uyumunun en iyi şekilde sağlanması zorunlu hale gelmiştir. Bunun sonucunda PDR hizmetlerinin önemi kavranmış ve tüm dünyada yayılma hızını artırmıştır. Rehberlik öğrenci kişilik hizmetleri bünyesinde düşünülen ve bireyin, yaşamının çeşitli aşamalarında, gelişimine ve uyumuna etki eden faktörlerin bilinmesi ve onun yerinde kararlar veren dengeli bir kişi olması amacını güden hizmetler bütünüdür. Rehberlik kavram ve bir hizmet olarak bireyin gelişimine, bugünkü ve gelecekteki toplumun uyumuna yönelmiştir.

PSİKOLOJİYE GİRİŞ

PSİKOLOJİYE GİRİŞ ÜNİTE 01 psikoloji davranışın ve zihinsel süreçlerin bilimsel olarak çalışılmasıdır İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT psikolojinin tarihi : İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT tarafından açılmıştır. bununla psikoloji başlar.daha öncede psikolojik araştırmalar yapılıyordu ama modern anlamda bir labaratuvar açtı wunt. ve psikolojiyi bilimsel bir disiplin olarak tanımladığı o zamana kadarki yapılan araştırmalarıda kapsayan ilk ders kitabı yazdı . psikolojik yaklaşımlar : yapısalcı yaklaşım-işlevselci yaklaşım-gestaltçı yaklaşım-davranışcı yaklaşım-psikodinamik yaklaşım-bilişsel yaklaşım-insancıl yaklaşım