ulaşmıştır. Buraya kadar sözü edilen fdozollara
öteden beri, "Sokrat'tan öncekiler" demek alışkanlık
olmuştur. Bu deyiş bile Sokrat'ın Önemini vurgulamak
için yctcrii bir katut sayılabihr. Gerçekten dc Sokrat,
Yunan felsefesi tarihinin akışından ayırmaya olanak bulunmayan
bir kişiliktir. Bundan sonraki felsefe akımlarının
ana konusunu "Erdem nedir? Erdem-liliffin nitelikleri
nelerdir?" sorulan oluşturur. Bu konuyu yakından
incelersek görürüz ki, bu okulların vc felsefe
akımlarının tümü erdemli kişi İdealitie model olarak
hep Sokrat'ı gösterirler. Erdemli olan insajı, yaşamını
aklı İle yöneten, tüm karar ve davranışlarına aklı ile
yön veren insandır. Eu ideali, benzersiz bir şekilde,
ancak Sokrat'ın gerçekleştirdiği kabul edilir. Bunun
içindir ki Yunan felsefesinin bundan sonraki akışından
Sokrat'ın kişiliğini vc insanlığım ayırma olanağı yoktur.
Sükrat^n yaşamı vc ölümü ile ilgili çok net bilgilerimiz
var. Ancak, düşünceleri konusundaki bilgilerimizin
böylesine net vc zengin olduğunu söyleyemeyiz.
Sokrat'ın yaşamına ait yapıtlanndan onun kişiliği
konusunda açık bir bilgi edinebiliyoruz. Söz gelişi
Öğrencisi Efiâtun'un kaleminden çıkmış olan Phaidon
diyalogunda ölümü ile ilgili geniş bilgi vardır. Buna
karşılık düşünce vc görüşüyle ilgili çok az şey bilinmektedir.
O kadar ki; "Sokrat'm felsefe konusunda
belli bir g'ârüşü var mtdır? Acaba o belli bir görüşteki
filozoftan çok bir ahlâk Öğreticisi sayılmaz mı? " sorulan
bile öne sürülebilir. Buna rağmen Sokrat'a belirli
bir görüş yakıştıran bir yapıtı elimizde bulunmaktadır,
Ancak Sokratin ölümünden 25 yıl önce yazılan
bu yapıt onu yalnızca karikatürize etmiştir. Ünlü komedi
yazan Aristophanes^\t\ bu konudaki yapıtının adı
"Bulutlar"dır. Aristophanes bu yapıtında. Sofistlerin
kişilikleri vc görüşleri ilc alay eder ve bunların elebaşı
olarak da Sokrat'a rol verir. Kitabın konusu şöyledir:
Doğa konusunda bazı garip düşünceleri olan bir Sofist
vardır. Bu Sofiste göre her şeyin sebebi bulutlardır.
- B u göndermenin, havayı her şeyin ana maddesi
varsayan ilkenin savunucusu Anaksİmenes'in (>ğrencilerindcn
biri için yapılmış olması güçlüdür.- İşte Sokrat
olarak tanıtılan bu garip düşünceli Sofiste genç bir
adam başvuruyor. Ondan beyazı siyah, siyahı beyaz
yapma sanatını öğrenmek istiyor. Bu delikanlı Sokrat'tan
bazı hilelerle bİr şeyin tam zıddına nasıl çevrİ
lebileceğini öğrenmeyi amaçlar. Onun böyle bir beceriye
gereksinimi vardır. Çünkü babasına karşı bir
dava açmak istemektedir. Sokrat babasına saygısızlık
eden delikanlıyı haklı bulur. Sokrat'm, Sofisdcrin öğ
retim biçimlerinden ahnmış olan metodlaHa, bu delikanlıya
ders anlauşı karikatürize edilir. Yapıtın sonunda,
bunlardan canı sıkılan dclikanhnın babası sahne
alır ve Sofisdcrin oturduğu yeri ateşe verir.
Dikkat edilirse Aristophanes'in karikatürize ettiği
tipin Sokrat ile hiçbir ilgisi yoktur. Burada Sokrat'ın
yalnızca adı kullanılmıştır. Fakat onun gerçek kişiliği
ortada yoktur. Eflâtun, hocasına, yakıştınlan bu durumu
reddeder. Sokrat'ın doğa ile hiç uğraşmadığını,
doğa kanunlanyla İlgilenmediğim, aynca para karşıhğı
hiç ders vermediğini anlatır. Onunla İlgili böyle bir
karikatürün çizilmesi, Sokrat'ın ölümünden 25 yıl
önce de Atina'da ünlü bir kişi olduğunu gösterir. Atinalîlar
Sokrat'ı çevresi hep öğrencileri i l e çevrilmiş
olarak görüyorlardı, Fakat onlar, Sokrat'ın çevresindekilere
neler öğrettiklerini bilemiyorlardı. Bunun
için olacak Sokrat'ın bu çalışmalanm, Sofisderin bilinen
belli çahşmalanna benzetiyorlardı. Ötekİ Sofistler,
arasıra ortalıklarda görünüyor, ders veriyor vc
sonra da başka ülkelere gidiyorlardı. Oysa Sokrat sürekli
Arina'da kalmış ve yetmiş yıllık ömrünü hep Atina'da
geçirmişti. Sofistlere yapılan karşı çıkışın, ne
yaptığı pek belli olmayan Sokrat'a çevrilmiş olmasını
doğal karşılamak gerekir,
Sokrat'ın çevresinde toplanan öğrencileri, kendisine
karşı büyük bir saygı vc tavır sergiliyordu. Bu öğrencilerin
içinde her tipten, her çevreden insanlann
bulunması dikkat çekicidir. Söz gelişi Antisthenes gibi
yan yabancı ve yan kölenin yanında yüksek aristokrasiye
ait bir Eflâtun da bulunabiliyordu. Bu farklı kaynaktan
öğrencilerin birleştikleri nokta, hocalanna karşı
duyduidan engin saygıdır- Nitekim öğrencileri arasındaki
bu uyum ancak hocalarının ölümüne kadar
sürmüştür. Sokrat'ın ölümü ile birlikte "iistad"ın gerçek
fikrinin ne olduğu konusunda öğrencileri arasında
tartışma başlamıştır. Bu kavga yazı çalışmalarına
yansımışür. Sokrat'ın kendisi hiçbir şey yazmamıştır.
Aynca uzun uzun nutuklar da söylemiş değildir. O
ders venrkcn, kendisine özgü olan diyalog metodunu
kullanmıştır. İşte Sokrat özellikle bu noktada Sofist
lerdcn aynlır. Sofistlerin çalışmalarında uzun nutuklar
söylemek esastır. Sokrat ise öğretiminde yalntzca bazı
sorular sorar ve karşısmdakinin bunları yanitlamastm
isterdi. Bu arada, kendisinin hiçbir şey bilmediğini,
kendisinde yalnızca başkalannm bildiklerini bilinç'e
çıkarma yeteneği olduğunu söylerdi. Yani Sokrat çevresindekilere,
her şeyden önce, kendilerini tanımayı,
kendileri üzerinde düşünmeye çalışmalarını telkin
ederdi. Sokrat'ın bu metodundan, belli bir yazı biçimi,
Sokratib âiya Loğlar doğdu. Onun ölümünden
sonra öğrencilerinden bir çoğu Sokrat'ın kullandığı
metodu örnek alarak diyaloglar yazmayı denediler.
Bu Sokratik diyalogların tümünde başrol Sokrat'ındır.
Ele alınan bİrkonu üzerinde tartışma yapılır
vc konuşmayı Sokrat yönetir. Bu diyaloglarda Sokrat'ın
öğrencilerinin tek amacı, üstadın düşüncelerini
kendi anladıkları biçimde yorumlamaya çahşmalandır-
Ancak bu diyalogiann ulaşukları sonuçlann birbirleriyle
uyum içinde olmadıklannı görüyoruz. Sokrat'ın
düşüncelerini anlamada uyum sağlanamamıştır. Bu
durum öğrencileri arasında büyük bir tartılmanın
başlamasına sebep olmuştur. Bu yönüyle Sokrat büyük
bir din kurucusuna benzer. Din kurucularının
durumu da aynen böyledir: Onların da çevresinde
müritler toplanır, onlar da çevresindekiler üzerinde,
her şeyden önce, kişilikleriyle, yaşam vc ölüm biçimleri
ile etkili oludar. Onlann da kişlhklcri yanında düşüncelerinin
etkinliği hep ikinci planda kalmıştır. Din
kurucusu ölüncede, çevresindekiler arasmda bir tartışma
başlar, Onlann her biri, din kurucusunun şu ya
da bu yönde düşünceler taşıdığını savunurlar.
Sokrat'm kişiliği ve düşünceleri çevresindeki tartışmalardan
doğan diyaloglardan bize kadar ancak
pek azı ulaşabilmiştir. Bize ulaşan diyaloglar arasında
özellikle Efiâtun'un diyalogları önemlidir, Bunlann
İçinden dc Sokrat'm ölümünün hemen ardmdan yazılmış
olanları, üstadın yaşamı vc kişiliği yönünden
önemli birer belgedir. Bir de Kscnofanes'in "Anılar"
ı, bu konuda önemli sayılmalıdır. Ksenofanes önceleri
askerdi. Sonradan yazarlığa başlamış, tanm ve
eğitim konulannda yazmıştır. Bu yazann Anzlar adlı
yapıtında Sokrat içİn tipik konuşmalara yer verilmişür.
Önceleri bu konuşmaların, gerçekten Sokrat tarafından
yapılmış konuşmalar olduğu kabul edilmişti.
Bu yargı doğru olamaz. Çünkü Ksenofanes de, aynı
Eflâtun gibi, bu konuşmaları sonradan kaleme almıştır.
O kadar kİ, Ksenofanes bu konuşmalan yazarken,
Eflatun'dan daha önce yazılmış olan diyaloglardan
bile yararlanmıştır. Bunun içindir ki, gerek Efiâtun'un
vc gerekse Kscnofanes'in Sokrat İle ilgili yazdıklarını
yazarların kendi görüşleri olarak algılamak
zorundayız. Her ikisi de Sokrat'm çeşidi nedenlerle
yaptığı konuşmaları esas alarak, kendi anlayışlarına
göre özgürce yorumlamışlardır.
Sokrat savaşlara katılmış, asker olarak yararlık göstermiş,
savaş sıkıntılarına katlanmakta özellikle dikkatleri
üzerine çekmiş biridir, O sİyasaİ yaşama karışmamış,
siyasetten sürekli uzak durmuştur. Fakat içinde
yaşadığı siyasal yapı, yani Atina demokrasisi onun
da bir vatandaş olarak, zaman zaman bir tutum almasın]
gerektirmiştir. Nitekim Peloponnes savaşlarının
felâketle sonuçlanmasından hemen önce Atinalılar
düşmanlarına karşı parlak bir deniz zaferi kazanmışlardı.
Ancak çıkan bir firtına Atinalıların zaferin meyvelerinden
yeterince yararlanmasını engellemışd. Fırtına
ölülerin toplanıp götürülmesine izİn vermemişti.
Bu olay Atina'daki tutucuları kışkırtnuş vc bunların
sorumlusu komutan aleyhine dava açmalanna sebep
olmuştu. Zaten heyecan içiııdeki batıl inançlara bağlı
Halk Meclisi ölüleri kaldırmayan kûmutanlann tutuklanmasına
karar verdi- Halk Meclisinde komutanları
savunan, onları haklı bulan tek İnsan Sokrat olmuştur.
Bu olayda Sokrat'ın korkusuzluğu açık seçik görülmüştür.
Korkusuzluğunu kanıtlamak için Sokrat
başka bir sebep dc bulmuştu. Pcloponnes savaşları
kaybedilince Atina'da aristokrat bir yönetim kurulmuştu.
Bu yönetimin başındakiler, ki bunlann içinde
Sokrat'ın öğrencisi de olmuş olan KrUias da vardı,
hak vc yasayı gözetmeksizin diledikleri gibi hareket
etmişlerdi. Eu baskıcı hükümetin haksız yere el attığı
kişilerden biri de Sokrat idİ, Bu yönetim Sokrat'ı tutuklamak
istemiş, fakat Sokrat yaşamını riske sokarak
tutuklanmayı önlemişti. Aynı Sokrat, baskıcı yönetimin
yerine ikddara gelen demokrasiyi de aynı cesaretle
eleştirmekten geri kalmadı. Atina'nın demokrat
bünyesindeki bir noktayı, memurluğun kur'a ile dağıtılmasını,
Sokrat hoş karşılamadı, Ona görc makamlann
dağıtılması basideştirilmemclidir. Herkes ehil olduğu
makama geçmelidir. Sokrat, hiçbir çalışma biçimini
çirkin ve aşağılayıcı görmez. İnsanın işİ hiçbir
zaman kendisi için bir ayıp sayılamaz. Sokrat, namuslu
bir insamn zenaatlarım, ortalıkta boş boş dolaşan,
ara sıra HaJk Meclîsinde nutuklar atan politikacılar ilc
karşılaştırır ve blrincisimn çok daha saygın bir [ş yaptığını
savunur. İşte M,Ö. 399 yıhnda Sokrat'm aleyhine
açılan davanın bu sebeplerden açıldığını düşünebilinz.
Sokrat; Tanrıları reddetmek ve dine karşı davranışlar
içinde bulunmakla suçlanmış ve yargı önüne çıkarılmıştı.
Bilindiği gibi İlkçağda dine aykırı davranmak
devlere karşı davranmakla eş sayılıyordu. Bir başka
deyişle, dinsel suç aynı zamanda siyasal suçtu. Sokrat'm
Tanrıları reddetmekle suçlanması, özellikle bir
noktaya dayandınlıyordu. Sokrat, yaşamının önemli
anlarında sürekli İçinden bir ses işittiğini vc bu sesin
kendisine şu ya da bu şekilde davranmasını emrettiğini
söyler. Bu uyarıcı içten duyduğu sese, bu alikûvucu
duyguya, Sokrat, "benim Daimon'um" adını verir.
Acaba bu sesin arkasında gizli olan nedir? Uyaran,
alıkoyan, doğnı yolu gösteren bu ses, Sokrat'a göre,
Tanrının sesidir, kutsal bİr sestir. Sokrat, Tanrının sesini
kendi içinde duyduğunu söyler. Tannlar bizimle
konuşurlar, onların söylediklerini biz de ].şİtebllİriz.
Tannlar bize yalnızca dışardaki araçlarla yani yalnız
rahiplerin ve falcıların dili İle değil, doğrudan doğruya
kendi içimizden, bilinçaltımızin scsi ilc seslenebilir.
Sokrat'm özellikle din konusundaki tutumu, tüm Sofisti
erin kinden ve özel olarak Protagoras'ın'finâzn tümüyle
başkadır, Protagoras'a göre, Tannlann varlığını
bilemeyiz, belki dc Tannlann var olduğunu, belki de
var olmadıklanm söyleyebiliriz. Sokrat ise tam anlamıyla
dindar bir insandır, ü yaşamın yüksek bir gücün elinde
olduğuna, yaşamın bu yüitsek güç tarafindan yönlendirildiğine
ve yönetildiğine sağlam bir inanç vc bifinçle
inanıyordu. Sonraları Eflâtuncular ve Stoacılar
bu çeşit bir dindarlığa bağlanmışlar, onlar da din konusunda
böyle bir görüşü temsil etmişlerdir. İşte
Sokrat bu yönden de kendisinden sonraki bazı fclscf'c
okullanna örnek olmuştur,
Sokrat, Atina'ya yenİ Tanrılar sokmak ve bir de
gençliği bozmakla suçlanmıştır. Bu suçlamalarda Sokrat'ın
arasıra içinde sesini işittiğini söylediği "Daimon"
büyük rol oynamışür. B u uyaran, yol gösteren
ve içten gelen sesi, Atinalılar Sokrat'ın yeni Tannsı
sanmıştır. İsteseydi bu suçlamalardan Sokrat kendisini
kurtarabilirdi. Ayrıca o, Atina'yı da terkedebilirdİ.
Sonuçta yargılamalarda alışılagcldiği gibi, yargıçlardan
bağışlanma dileseydi cezası daha azaltılabilirdi.
Fakat Sokrat bunların hiç birini yapmamış, aksine duruşmada
yargıçlara meydan okumuş, böylece cezalann
en ağınna çarpılmayı kendisi hazıdamıştır. Sokrat
bu sonu, içinden duyduğu sese uyarak sağlamıştır. Bu
ses ona düşünceleri uğrunda ölmenin kendisi için İyi
olacağını uyarmıştı. Gerçekten de Sokrat düşünceleri
ve yaşam biçimi uğruna olmescydi, sonraki dönemlerdeki
etkisi bu denli güçlü olmazdı, Sokrat, kendisine
yüce bir güç tarafindan belirlenmiş olan ve gerçekleştirilmesi
îstenen bir görevi (misyonu) olduğuna
inanmış ve bu görev uğmnda ölüme gitmişrir. Bu yüce
kutsal güç onun dışında değil, onun içindedir.
Uyancı ses onu yaşamının belli anlannda davranışları
ile ilgili hesap vermekle yükümlü saymıştır.
Efiâtun'un "Küfüh Kriton" isimli diyalogu bizi
bu konuda çok iyi aydmlatmaktadır; Diyalog Sokrat'm
ölümünden birkaç gün önceki cezaevini konu
alır. Sokrat'a çok bağlı olan cn eski öğrencilerinden
Kriton erkenden cezaevine gelir ve Sokrat'ı uykuda
bulur. Sokrat uyanınca Kriton kendisine cezaevinden
kaçabileceğini, bu konuda gerekli tüm önlemlerin
almdığını ve gardiyanlann göz yumacağını söyler. Fakat
Sokrat kaçmaya yanaşmaz. Çünkü içindeki ses,
Daİmon, onu kaçmaması konusunda uyarmıştır. Bu
uyanyı ciddiye alan Sokrat düşüncelerini şöyle savunur:
Tüm yaşamımı Atina'da sürdürdüm. İsteseydim
bu kenti bırakıp gidebilirdim. Atina'dan ayrılmam
için hiçbir engel yoktu, &kat bunu yapmadım. Yetmiş
yıllık yaşamım boyunca Atina yasalannm korumasına
sığındım, bu yasaların tüm koruyuculuğundan yararlandım.
Böylc davranmakla içimden gelen bir yükümlülük
altma girdim. Bu yükümlülük, tüm yaşamımı
bağladığım yasalara uymaktır. Şimdi bu yasaların
cam hakkımda uygulayacaklan {yasalar ister âdil olsun
ister olmasın) bir karara uymazsam, içimden vermiş
bulunduğum sözde durmamış olurum. Başka bir
kente gitsem bu kentin insanlan bana, haklı olarak,
Atina'nın yasalarını bozduğum İçin bu kez kendi yasalarına
uymayacağımı söyleyecekler vc bana iyi gözlc
bakmayacaklardır.
Burada Sokrat'm özellikle önemsediği şey, insanın
kendisine karşı dürüst olması, kendisiyle uyum içinde
olmasıdır, Atina yasalarına uymaya kendi kendine söz
veren Sokrat, bunları bozarsa kendisiyle çelişkiye düşeceğinden
çekiniyordu. Sokrat'm bu tutumunda İki
Önemli nokta, vardır: Öncelikle insan her yaptığı şeyde
kendi kendisine hesap vermelidir. Sokrat^ın içinde
duyduğu ses, onu yaşamınm her anmda kendine hesap
vermesini buyuruyor. Sokrat'ın Daimon'u ondan
tüm yaşamı boyunca amacının ne olduğunu, h a n gL
değerlere yöneldiğini sorgulamakta, ondan hesap sormaktadır.
Demokrit'in bir ahlâk yasasından söz ederken, Yunan
ahlâk felsefesi içİn başlıca sorunun mutluluk sorunu
olduğunu görmüştük. Acaba mutluluk nedir?
Muduluk, tüm çabalarımızın en son amacını oluşturan
en yüksek şeydir. Mutluluk nelerden oluşur? Sofistlere
göre bu sorunun doğru ccvaplanabilmcsi için
insanlann neye ulaşmak, neyi elde etmek istediklerine
dikkat etmek gerektir. Sofistlerin bazılanna göre insanların
ulaşmak istedikleri amaçlan incelersek, bunların
her şeyden önce gücü yakalamak istediklerini
görürüz. O halde Sofistlerin bakış açısından mutluluk,
olabildiğince güçlü olmaktır Öteki bazı Sofistler
ise mutluluğu, gereksinimlerin giderilmesiyle eşdeğer
saymıştır; Sokrat tüm bu görüşlere vc mutluluk için
izlenen yollara karşı çıkar. Ona göre muduluğun ne
olduğunu ve ona nasıl ulaşıldığını kavramak için tek
tek insanlann davranış ve çabalarını gözlemek yetmez.
"Mutluluk nedir?" sorusuna cevap verebilmek
İçin, bunun cevabım öncelikle kendimde aramam, bu
soruyu öncelikle kendime sormam gerekir- Acaba gereksinimlerim
tamamen gidcrilsc, ya da yeterince güç
sahibi olsam, gerçekten mutlu olur muyum? Kendimi
gözlem altına aldığımda, kendime dikkatimi çevirdiğimde,
bu amaçlar gerçekleşse bile yine dc yeterince
mutlu olmadığımı, aksine pekçok kes düş kınklığına
tanık olduğumUj ancak kendimde uyum içinde olduğum
zaman gerçekten mutlu oldLiğLimu görürüm.
Kendisi ile uyum içinde olmayan bir insan hiçbir zaman,
tam anlamıyla, mutlu olamaz.
Sokrat'm mutluluk ilc ilgili görüşü böyledir. Yalnız
o bu anlayışını bir görüş olarak değil dc, bizzat
yaşadığı yaşamı ilc anlatmıştır. Zaten Sokrat bir filozoftan
çok eğitimcidir. Onun büyük etkisi, öncelikJc,
bu eğitici kişiliğinden kaynaklanmıştır, Sokrat'm gerçek
gücü, düşüncelerini yaşamına uygulayış biçiminden
gelir. Onun öğrencilerinde vc sonraki dönemlerdeki
etkinliğinde bu yaşam biçimi yön vcricİ olmuştur.
Nitekim öğrencilerinin hocalannm kişilikleri konusunda
birleşmeleri ve fakat onun düşünceleri konusunda
birbirlerinden ayrılmaları bunun içindir.
Sokrat'a ait olduğundan kuşku duyulmayan yalnızca
İki görüş vardır: Bil^î erdemliliktir ve hip kimse
bilerek kötülükte bulunmaz. Sokrat erdem bilgidir diyor.
Oysa genel yargı, erdemin bİr davranış biçimi olduğudur,
Sokrat hiç kimsenin bile bile kötülük yapmayacağını
söyler. Fakat yine genel yargıya göre kötülük,
ancak bilerek yapılınca kötülük olur şeklindedir,
Acaba Sokrat'm bu ild görüşünde saklanan anlam
nedir^ Öncelikle bu İki görüşten biri ötekinden ayrılmaz.
Bunlardan biri ötekinin mantıksal sonucudur.
F,rdem gerçekten bîr bİlgi ise, erdemsizlik de gerçekten
bilgi noksanhğından, yani hatadan kaynaklanacaktır.
Öte yandan kimse bilerek, isteyerek hata yapmayacaktır.
Hata her zaman bilmeyerek yapılır. Katil
suçunu bilerek değil, istemeyerek işler. Sonuçta bu iki
görüşten biri ötekine bağlanır. Kötülük bir hatadan,
bilgisizlikten doğar. Kötülüğü yapan nc çeşit bir hata
yapmıştır.^ Sokrat'a görc kötülük, kişinin mutluluğu
yanlış yerde aramasından kaynaklanır. Kötülük yapmak,
yani yanılmak, gerçek değerlerin yerine yalancı
değerleri koymaktan kaynaklanır. Değerlerin sahtelerini
görüp anlayan vc bunların yerine gerçek değerleri
koyan insan hiçbir zaman kötülük yapamaz. İnsanı
erdemli yapan, aklını doğru kullanmış olmasıdır. Başka
türlü söylersek; Gerçekten istenmesi gereken ile
kaçınılması gereken şeyi ya da korkulmayacak şeyle
korkulması gereken şeyi birbirinden ayırmayı bilmek
gerektir.
Bu görüşü aydınlatmak için karakteristik bir örnek
verelim: İnsanın tüm yaşamı boyunca süren korkulan
vardır, ölüm korkusu böyledir. Sokrat'ın ölüm konusundaki
görüşlerini Eflatun'un iki yapıtından, Apoloji
(Sokrat'ın Savunması) ve Phaidon diyaloglarından
öğreniyoruz, Apologİ'dc Sokrat, yargıçların ölüm cezasına
çarptırmasıyla kendisine hiçbir kötülükte bulunmadıktannı
kanıdamaya çalışır. Ölüm korkulacak
bir şey değildir; çünkü ölüm ya bir hiç olmaktır, yani
yaşamın sona ermesidir. Böyle olunca ölüm, derin bir
uykuya dalmak türiinden bir şey olur. Ya da ölüm yeni
bir yaşama başlamak demektir. Böyle olunca yeni
yaşamımız bize yeni bazı görevler yükleyecektir ki
bunlann yerine geririlmesi başlı başına bir ıtıutluluk
sayılabilir. O halde ölüm ister hiçe dönüşmek, ister
yeni bir yaşama başlamak olsun, korkulacak bir şey
olamaz. Aklımız bize bu gerçeği gösterir göstermez
artık ölümden korkmaz oluruz, ölüm korkusunu
yenmiş oluruz. Phaidûn diyalogu da bize Sokrat'm
ölümünden önceki son saatlerini anlatır. Eflâtun bu
yapıtında Sokrat'a ruhun Ölmezliği konusunda bazı
kanıüardan söz ettirir. Bu kanıüann tümünü Sokrat'a
maletmek çok güçtür. Bunları daha çok Efiâtun'un
kendi düşünceleri olarak anlamak daha doğru olur.
Fakat Sokrat'm da ruhun ölmezliğine inandığım büyük
bir olasıhkla kabuUenmcliyiz. Bu konuda Sokrat
için karakteristik olan düşünce, ruhun beden karşısında
bağımsız vc güçlü bir durumda bulunduğu şeklindedir.
Ruh, beden İle ilgili gereksinim vc zorluklann
baskısından kendini kurtarabilir ve bedene hükmedebilir.
Gerçek mutluluk da ruhun beden karşısında bağımsız
ve üstün durumda olmasıdır. Sokrat bu düşüncesini
bir varsayım olarak öne sürmüş değildir.
Aksine bunu tüm ömrü boyunca yaşamışnr.
Sokrat'm kişiliği konusunda tam bİr bilgiye sahi
biz. Oysa onun düşüncelerini açık seçik bilemiyoruz.
Onun ölümünden sonra öğrencileri değişik çeşitli
yollar izlemiştir. Kendi aralarmda çeşitli kümelenmeler
olmuştur. Bu kümelere aynima sonunda geniş ölçülü
bir edebiyat akımı doğmuştur, Sokrat'm öğrencilerinden
pek çoğu aynı hocalarının yaptığı konuşmalar
biçiminde diyaloglar yazmıştır, Sokrat'm konuşmalari
özellikle iki ana konu üzerinde toplanmışnr:
Sokrat, "erdem bilgidir" diyordu. Bu varsayımdan
da: "Bi(0İ nedir?", "insan neyi bilebilir?" sorulan çıkartılabİlİr.
Bu genel bilgİ sorunu içinde Sokrat'ı
özellikle ilgilendiren özel sorun, insanın kendi kendini
bİlmcsidir. Bilgide önemli olan dışanyı yani evreni
bilmek d e ^ l , kendimizi bilmek ve tanımaktır. Bu bakış
açısından Sokrat Sofistler ile aynı görüşü paylaşmış
olur. Sokrat, eski doğa filozoflarının aksine, insanı inceleme
konusu yapmıştır. Ancak buna rağmen Sokrat'ın
Sofistlerden kesinlikle ayrıldığmı vurgulamalıyız.
Sofistlere göre insanı bilmek, çcşiüi insanlann amaç
ve davranışlarını incelemekle gerçekleşir. Oysa
Sokrat için, İnsanm kendini bilmesi, kendini tanıması
önemlidir. Bu durum Sokrat'ın öğrencileri için de
ana konu olmaya devam etmiştir. Öğrencilerinin hocalarına
uyarak, çözümlemek istedikleri ikinci konu
İse muduluk sorunudur. Sokratçıların tüm düşüncelerinin
bu iki noktada yoğunlaştığını, yani bilgi vc
muduluk sorunlarına odaklandığını biliyoruz. Bu ilgi
nedeni ile Sokratçılar bir başka yönden de Sofistlere
yaklaşırlar: Onlara görc dc her şey aklın eleştirisine
sunulmalıdır, aklın yargılaması sonunda doğrulanmayan
bir şey benimsenmemelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder