Ana içeriğe atla

Gerçek nedir?



- Gerçek nedir?


- Asıl, yani aslında var olan bişey. Gözümüzle gördüğümüz, elimizle tutabileceğimiz !!.
- Bana böyle bir “asıl” gerçek söylesene.

- Mesela şu masanın üstünde duran şeftali..
- Az önce orada değildi. Şimdi götürürsem yine yok olacak. Hem üstünde durduğu şey de zaten masa değil sehpadır. Yani senin gerçek zamana zeminine göre değişen birşey.

- Ama şimdi var. Mühim olan da budur.
- Aslında Erik ağacına şeftali ağacının hücreleri enjekte edilerek elde ediliyor. O meyvanın adı adı metis’tir. Nektarin’de diyorlar. Şeftali olmadığına yemin edebilirim. 

- Ben Şeftali gibi gördüm. 
- Demek ki senin gerçeklik zamana, zemine, gözlemciye, ve gözlemin kalitesine göre değişiyor. 

- Nereye varmak istiyorsun?
- Oraya bakan 5 kişi de senin gibi masanın üstünde şeftali duruyor diyebilir. Ancak ondan sonra gelecek sayısız kişinin bir kısmı sehpanın üstünde durduğunu, aslında Metis olduğunu, öbür bir kısmı da Metis diye birşeyin hiç olmadığını ve sehpanın üstünde duran şeyin doğru adının “Nektarin” olduğunu söyleyecekler. Belki çok azı onun aslında sadece balmumundan yapılma bir meyva maketi olduğunu kavrayabilecek...

- Yani?
- Asıl gerçek diye birşey yok. Gerçek biz neyi gerçek algılıyor isek ondan ibarettir. Algımız da daha önceki ve daha sonraki gözlem ve bilgilerimize göre çok fazla değişebilir. Hakiki değildir. Aslı yoktur..Ayni yere teleskopla baktığımızda baka, mikroskopla baktığımızda başka şeyler görürüz. Dün gördüğümüzle bugün gördüğümüz de ayni değidir. Ve her birimiz farklı şeyler görürüz. Ve gerçekler sürekli eğilip bükülebilir.. Aslında hiç olmayan birşeyi beş kişi var derlerse o şey var haline gelir...

- Peki?
- Asıl gerçeklik hayallerimizdir?

- Nasıl yani?
- İngilizcedeki Hypothetical, Virtual, ve Imaginary sözcüklerini türkçeye kuramsal/sanal/hayali diye çeviriyoruz. Oysa bunlar temelde tamamen farklı üç kavram ve üçü de “”asıl”” gerçekliklere işaret ediyor.. İlki (hipotetik-kuramsal-varsayımsal) eğer arkasında ispatlanabilen bir kuram bulunuyor ise gerçeğin ta kendisidir. İkincisi “virtüel” bizim “sanal” diyerek aslında olmadığı halde var sandığımız gibi türkçenin yanıltıcı çevirisiyle aslında bir asıl gerçeklik türüdür. İmajiner de öyle..

- o ne demek?
- Mühendislikte sosyal bilimlerdekinin tam aksine hesaba dayanan herşey mükemmel çalışır. Yani arkasında bir kuram ve onu temsil eden mükemmel bir formülü bulunur. Formüle göre yaptığınız hesap gerçek hayatta daima saat gibi çalışır. Bu hesapların çoğunda kompleks cebir diye bir matematik kullanılmaktadır. Bu matematiğin temelinde de adı imajiner(hayali) sözcüğünden gelen bir “i” sayısı vardır. Bu sayı “-1” değerinin kare kökünü ifade eder ki aslında böyle bir değerin asla mümkün olmadığını biliriz. Bu “”aslında hiç var olmayan sayı”” eletroteknik, akustik, hidrolik gibi tüm mühendislik disiplinlerinde kullanılan hesaplamaların en temel sayısı ve asıl gerçekliğidir.

- Virtüel ile farkı?
- Şöyle anlatayım. Lara Croft’u biliyor musun?

- Bilmez olur muyum?
- Asıl Lara Croft “Angelina Jolie” mi? Tomb Raider oyunundaki sanal karakter mi? Tabii ki asıl gerçeği TombRaider’daki animasyon olanıdır. Angelina Jollie onun fiziksel bir temsilini oynayan “sanal” bir karakter. Jolie’nin asıl karakteri oynayabilmesi imkansız. Onun kötü bir kopyası bile olamaz çünki..
Mesela bilgisayarınıza satın aldığınız HardDisk’in bir fiziksel kapasitesi var. Bu içindeki diskin yüzey alanıyla doğrudan ilgli bir fiziksel gerçeklik. Ancak bu içine ne kadar bilgi yükleyebileceğiniz ile ilgili size tam bir bilgi vermez. Asıl gerçek kapasitesi formatlandıktan sonra ortaya çıkan Virtüel (Sanal) kapasitesidir ki o sizin fiilen kullanabileceğiniz asıl alanı gösteren gerçek bilgidir. !!


- Yani bizim gerçek saydığımız şeyler hayali,.... sanal saydığımız şeyler ise asıl gerçek... öyle mi diyorsun???
- Aynen !!

- Algı dünyam altüst oldu şimdi !!...- Gerçek nedir?

- Asıl, yani aslında var olan bişey. Gözümüzle gördüğümüz, elimizle tutabileceğimiz !!.
- Bana böyle bir “asıl” gerçek söylesene.

- Mesela şu masanın üstünde duran şeftali..
- Az önce orada değildi. Şimdi götürürsem yine yok olacak. Hem üstünde durduğu şey de zaten masa değil sehpadır. Yani senin gerçek zamana zeminine göre değişen birşey.

- Ama şimdi var. Mühim olan da budur.
- Aslında Erik ağacına şeftali ağacının hücreleri enjekte edilerek elde ediliyor. O meyvanın adı adı metis’tir. Nektarin’de diyorlar. Şeftali olmadığına yemin edebilirim. 

- Ben Şeftali gibi gördüm. 
- Demek ki senin gerçeklik zamana, zemine, gözlemciye, ve gözlemin kalitesine göre değişiyor. 

- Nereye varmak istiyorsun?
- Oraya bakan 5 kişi de senin gibi masanın üstünde şeftali duruyor diyebilir. Ancak ondan sonra gelecek sayısız kişinin bir kısmı sehpanın üstünde durduğunu, aslında Metis olduğunu, öbür bir kısmı da Metis diye birşeyin hiç olmadığını ve sehpanın üstünde duran şeyin doğru adının “Nektarin” olduğunu söyleyecekler. Belki çok azı onun aslında sadece balmumundan yapılma bir meyva maketi olduğunu kavrayabilecek...

- Yani?
- Asıl gerçek diye birşey yok. Gerçek biz neyi gerçek algılıyor isek ondan ibarettir. Algımız da daha önceki ve daha sonraki gözlem ve bilgilerimize göre çok fazla değişebilir. Hakiki değildir. Aslı yoktur..Ayni yere teleskopla baktığımızda baka, mikroskopla baktığımızda başka şeyler görürüz. Dün gördüğümüzle bugün gördüğümüz de ayni değidir. Ve her birimiz farklı şeyler görürüz. Ve gerçekler sürekli eğilip bükülebilir.. Aslında hiç olmayan birşeyi beş kişi var derlerse o şey var haline gelir...

- Peki?
- Asıl gerçeklik hayallerimizdir?

- Nasıl yani?
- İngilizcedeki Hypothetical, Virtual, ve Imaginary sözcüklerini türkçeye kuramsal/sanal/hayali diye çeviriyoruz. Oysa bunlar temelde tamamen farklı üç kavram ve üçü de “”asıl”” gerçekliklere işaret ediyor.. İlki (hipotetik-kuramsal-varsayımsal) eğer arkasında ispatlanabilen bir kuram bulunuyor ise gerçeğin ta kendisidir. İkincisi “virtüel” bizim “sanal” diyerek aslında olmadığı halde var sandığımız gibi türkçenin yanıltıcı çevirisiyle aslında bir asıl gerçeklik türüdür. İmajiner de öyle..

- o ne demek?
- Mühendislikte sosyal bilimlerdekinin tam aksine hesaba dayanan herşey mükemmel çalışır. Yani arkasında bir kuram ve onu temsil eden mükemmel bir formülü bulunur. Formüle göre yaptığınız hesap gerçek hayatta daima saat gibi çalışır. Bu hesapların çoğunda kompleks cebir diye bir matematik kullanılmaktadır. Bu matematiğin temelinde de adı imajiner(hayali) sözcüğünden gelen bir “i” sayısı vardır. Bu sayı “-1” değerinin kare kökünü ifade eder ki aslında böyle bir değerin asla mümkün olmadığını biliriz. Bu “”aslında hiç var olmayan sayı”” eletroteknik, akustik, hidrolik gibi tüm mühendislik disiplinlerinde kullanılan hesaplamaların en temel sayısı ve asıl gerçekliğidir.

- Virtüel ile farkı?
- Şöyle anlatayım. Lara Croft’u biliyor musun?

- Bilmez olur muyum?
- Asıl Lara Croft “Angelina Jolie” mi? Tomb Raider oyunundaki sanal karakter mi? Tabii ki asıl gerçeği TombRaider’daki animasyon olanıdır. Angelina Jollie onun fiziksel bir temsilini oynayan “sanal” bir karakter. Jolie’nin asıl karakteri oynayabilmesi imkansız. Onun kötü bir kopyası bile olamaz çünki..
Mesela bilgisayarınıza satın aldığınız HardDisk’in bir fiziksel kapasitesi var. Bu içindeki diskin yüzey alanıyla doğrudan ilgli bir fiziksel gerçeklik. Ancak bu içine ne kadar bilgi yükleyebileceğiniz ile ilgili size tam bir bilgi vermez. Asıl gerçek kapasitesi formatlandıktan sonra ortaya çıkan Virtüel (Sanal) kapasitesidir ki o sizin fiilen kullanabileceğiniz asıl alanı gösteren gerçek bilgidir. !!


- Yani bizim gerçek saydığımız şeyler hayali,.... sanal saydığımız şeyler ise asıl gerçek... öyle mi diyorsun???
- Aynen !!

- Algı dünyam altüst oldu şimdi !!...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PSİKOLOJİYE GİRİŞ

PSİKOLOJİYE GİRİŞ ÜNİTE 01 psikoloji davranışın ve zihinsel süreçlerin bilimsel olarak çalışılmasıdır İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT psikolojinin tarihi : İlk psikoloji Laboratuarı : 1879 da Almanya’da Leipzing Üniversitesinde Wilhelm WUNT tarafından açılmıştır. bununla psikoloji başlar.daha öncede psikolojik araştırmalar yapılıyordu ama modern anlamda bir labaratuvar açtı wunt. ve psikolojiyi bilimsel bir disiplin olarak tanımladığı o zamana kadarki yapılan araştırmalarıda kapsayan ilk ders kitabı yazdı . psikolojik yaklaşımlar : yapısalcı yaklaşım-işlevselci yaklaşım-gestaltçı yaklaşım-davranışcı yaklaşım-psikodinamik yaklaşım-bilişsel yaklaşım-insancıl yaklaşım

ZİHİN-BEDEN PROBLEMİ

GİRİŞ Zihin felsefesi, şuurla ilgili konular, fiziksel ölümden sonraki hayat, iradenin özgürlüğü, zihinsel hastalıklar, zihnin davranışta rolü, duygular (kızgın olmak, aşık ya da mutlu olmak nedir?) ve bunlar gibi birçok çözülmez sorunla ilgilenen bir daldır. Zihin kavramı ile ilgili temel sorunlar özellikle zihin-beden sorunu ile başka zihinler sorunudur. Bu ikisi zihin felsefesinin en temel problemleri olarak görülmektedir. Hatta Searle’e göre son elli yıldır, zihin felsefesinin temel tartışma konusu zihin-beden sorunudur. Öyle ki, filozoflar çoğu zaman başka şeylerden bahsediyor gibi görünürler fakat asıl amaçları zihin-beden sorunu hakkında görüşlerini bildirmektir. 1 Bu çalışmada 50’li yıllardan itibaren dil felsefesi alanında, 80’li yıllardan itibaren de zihin felsefesi alanında geniş ve derin etkileri olan eserler veren çağdaş düşünür John Searle ile birlikte, modern felsefenin kurucusu kabul edilen René Descartes, On yedinci yüzyıl filozofları olan Leibniz ve Spin

Franz KAFKA – Dönüşüm Üzerine

Franz Kafka , (d. 3 Temmuz 1883 – ö. 3 Haziran 1924) modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından biridir. Temmuz 1883’te Prag’da ufak moda eşyalar satan bir dükkan işleten Hermann ve Julie Kafka’nın 6 çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiştir. İki erkek kardeşi daha bebekken ölmüştür. Üç kız kardeşi de kendinden uzun yaşamıştır. Hukuk okumuş, boş zamanlarında yazmaya başlamıştır. Yazıları, ilk olarak Betrachtung, 1912 yılından itibaren yayımlanmaya başlamıştır. Kafka’nın duygusal deneyimleri ve ailesiyle olan ilişkileri eserlerinde özellikle günlük ve mektuplarında ifade bulmuştur. Babaya Mektup’ta (Almanca: Brief an den Vater) Kafka’nın bakış açısından babasıyla olan ilişkisi gözükmektedir. Hayatta olduğu süre içerisinde 7 kitap yazmıştır. Bunların yanında 3 tamamlanmamış roman ve birçok mektup ve günlük bırakmıştır gerisinde. Kafka yakın arkadaşı Max Brod’dan öldüğünde tüm bu eserlerini yakmasını istemiştir. Max Brod’un Kafka’nın bu isteğini yerine getirmemesi sayesin